28 Şubat 1997 yılında ülkemizde oluşturulan karanlık günleri, gazeteci olarak yaşayan birisi olduğum için, hiç 28 Şubat yazısı yazmak istemem.
Ama milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? dizeleriyle bizi uyardığını hatırlayınca yaşadıklarımızı, gördüklerimizi paylaşmak zorunda olduğumuzu hissediyorum.
Merhum Prof.Dr.Necmeddin Erbakan’ın lideri olduğu Refah Partisi ile Tansu Çiller’in genel başkanı olduğu Doğru Yol Partisi’nin 1996 yılı Haziran ayında kurdukları Refahyol Hükümeti’nin demokrasi dışı güçlerle baskı altına alındığı ve millet iradesinin hiçe sayılarak bu hükümetin istifaya zorlandığı, inancı gereği yaşamaya çalışan öğrencilere ve kamu personeline yapılan dayatmanın adıdır 28 Şubat.
26 bankanın içinin boşaltılarak milletin sırtına milyar dolarların yüklendiği post modern hırsızlığın gerçek adıdır 28 Şubat.
Cuma namazları çıkışında demokrasi dışı baskı ve dayatmaya tepki gösteren insanların yaka paça-göz altına alındıkları günlerin adıdır 28 Şubat.
Başörtülü Üniversite öğrencilerinin fakültesine alınmadığı, hatta saçlarından yerlerde sürüklendiği günlerin adıdır 28 Şubat.
Küçücük İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin başlarını açmaya zorlandığı, İmam Hatipleri kapatacağız diye Meslek liselerinin önü kesilerek üretim ekonomisine darbe vurmanın adıdır 28 Şubat.
Üretmek yerine, ithalatın önünün açılarak ülkemizi her alanda dışa bağımlı hale getirmenin ayak yoludur 28 Şubat.
Aslında ‘28 Şubat’ diye tarihi olarak anlatılmaya çalışılan karanlık dönem, ülkemizde bir gün yaşanmış değildir. 96-97 yılı içerisindeki 11 aylık Refahyol Hükümeti’nin en az 9 ayında yaşanmıştır.
Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin oluşturduğu koalisyon hükümetini düşürmek için her ay bir bakan hakkında gensoru önergesi verilmesi, Büyük Birlik Partisi’nin cennet mekan şehit olan genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 7 milletvekili ile dışarıdan destek vermesi ile önlenirken, bir kısım gazete ve televizyon kanalları ülkeyi kaosa sürüklemek için yalan ve iftiralarla dolu algı haberleri yapmakta bir biriyle yarışıyorlardı.
O günleri iyi bildiğim için 28 Şubat’a giden yolu kısaca şöyle özetlemek isterim.
ANAP’ın tek başına iktidar olduğu dönem içerişimdeki 1989 yılında yapılan mahalli seçimlerde Konya Büyükşehir ile merkez Meram, Karatay ve Selçuklu ilçesinde Refah Partili belediye başkan adayları seçimi kazandı.
Belediyelerin Sağlık Ocağı, Alt ve Üst geçitler, ekmek fırınları, temizlik, tatlı su çeşmeleri gibi halkı rahatlatan hizmetleri tüm ülke insanının dikkatini çekiyordu.
Yolsuzluk haberleri yerine halka hizmet konuşuluyordu. Bu ilgi nedeniyle 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok Büyükşehir ve illerde belediye başkanlığını Refah partili adaylar kazandı.
Özellikle İstanbul da Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara da Melik Gökçek’in yaptığı hizmetler sonraki yıl yapılan genel seçimlerde Refah Partisine iktidar yolunu açarken, Refah Partisi’nin yüzde 21,3 ile birinci çıktığı seçimlerde ANAP ve DYP yüzde 19’ar oy alırken CHP barajı kıl payı geçebilmişti. DSP’nin oyu ise yüzde 14,6’ydı.
Refah Partisi’nin hükümet ortağı olmasını engellemek için DYP-ANAP, DYP CHP ile koalisyon hükümeti kurma çabaları uzun sürmeyince 1996 yılı Haziran ayında BBP’nin dışarıdan desteği ile Refahyol Hükümeti kuruldu.
Erbakan Başbakan, Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olmuştu.
Refahyol Hükümeti, önceki hükümetler döneminde başta petrol ürünleri olmak üzere mal ve hizmetlere gelen zamları durdurdu. TMO çiftçiden aldığı ürünün parasını peşin ödedi.
Havuz sistemi ile ekonomiye can verirken, devletin parasından para kazanan baronların musluğunu kapattı. Memur, işçi ve emekli maaşlarına yüzde 50’nin üzerinde zam yaptı. Taban fiyatın yükseltilmesiyle çiftçinin ürünlerinin fiyatı da iyi bir artış gösterince piyasalar çok rahatladı. Ama devlet ve millet düşmanı baronlar rahatsızlandı.
O günlerde yerli ve milli sanayi hamlelerinin yatırıma dönüştürülme gayreti de başlamıştı.
Bu sistemle esnaf ve sanayici de iyi kazanmaya başladı. Ticaretin Libya, Suriye, Irak, İran gibi komşu ülkelerle yapılmasına ağırlık verilmesi, tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinde önemli konum arz eden Bangladeş, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya ve Pakistan ile birlikte D-8 teşkilatı oluşturulması başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini sömüren Yahudi lobilerinin etkili olduğu Amerika ve AB üyesi ülkeleri öylesine tedirgin etti ki; fitil içerideki işbirlikçilerinden ateşlendi.
Çünkü, devlet ve millet düşmanı baronlar rahatsızlanmıştı
Ne çok hain varmış.
Hepsi birden ayağa kalktı.
O günlerde yaşanan hainlikleri yazarken canım sıkılıyor, ellerim titriyor.
Türkiye her alanda dışa bağımlı kalsın diye, üretim yaparak kalkınmasını istemeyenler kabus gibi ülkemiz insanının üzerine çökmüşlerdi.
Refahyol Hükümetini düşürdüler.
26 bankanın içini boşaltarak hepimizi batıya köle etmenin ilk raundunu kazandılar.
Bin yıl sürecek dediler, ancak bir yılda duman oldular.
Bu millet; bin yılda geçse o günleri unutmaz, unutturmaz.
28 Şubat Türkiye nin ayağına vurulan prangadır, demokrasisine vurulan kara bir lekedir
Kara bir leke olarak kalacaktır.