AKILLI FIKRALAR

Bugün de, okurlarımızdan gelen ve alıntı olduğu belirtilen fıkralar ve tarihi sözleri sizlerle paylaşmak istedim.Anladım ki fıkralar ve tarihi sözler, öyle işkembeden ortaya çıkmamış.Her fıkra ve tarihi söz yaşanmış olayların...

Bugün de, okurlarımızdan gelen ve alıntı olduğu belirtilen fıkralar ve tarihi sözleri sizlerle paylaşmak istedim.

Anladım ki fıkralar ve tarihi sözler, öyle işkembeden ortaya çıkmamış.

Her fıkra ve tarihi söz yaşanmış olayların ardından bazısı mizah, bazısı da diplomatik dille söylenmiş.

Ama diplomatik dille söylenenler kadar, mizah olanlar da ‘güldürürken düşündürüyor’.

Acı gerçeği yüzümüze vuruyor.

İşte fıkralar.

Adamın biri akıl hastanesini ziyareti sırasında doktora sorar:

“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”

Doktor, “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Doktor devamla adama sorar “Siz olsanız ne yapardınız?”

Adam, “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”

“Hayır,” der doktor, “normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”

xxxxxxxxxxxxxx

Bir fıkra daha…

Annesiyle kuruyemişçinin önünden geçerken çocuk "leblebi istiyorum" diye annesinden istekte bulunur.

Bunu gören kuruyemişçi çocuğa "oradan bir avuç alabilirsin evladım" der. Çocuk "hayır", "Sen verirsen alırım" der.

Kuruyemişçi çocuğa bir avuç leblebi verir ve sonra sorar:

"Neden kendin almadın da benim vermemi istedin"

Çocuk da:

"Senin avucun daha büyük"

Xxxxxxxxxxxxxxx

Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı'nın, en uzun süre tahtta kalan padişahı.

Devletin izzet ve azameti ile hükmettiği geniş coğrafya onu rehavete sürüklemez. Sürekli düşünür-taşınır/sorar/araştırır ve dönemin bilgeleriyle istişarelerde bulunur.

Yahya Efendi de, Kanuni'nin sık sık istişare edip, fikrinden istifade ettiği biridir.

Bir gün Yahya Efendi'ye bir pusula yazar ve gönderir.

Pusulada;

"Sen, ilmiyle amel eden bilge birisin…Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları'nın akıbeti nasıl olur diye yazar.

Pusulayı okuyan Yahya Efendi aynı kâğıdın arkasına; "Neme lazım be Sultanım!" yazar ve geri gönderir.

Bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman, bir mana veremez. Hatta, çok da bozulur.

Nihayet kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gelir ve der ki:

"Aşk olsun. Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum. Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin. Cevap bile vermedin…"

Yahya Efendi şöyle bir bakar:

– Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.

Sultan Süleyman;

– Sadece "Neme lazım be Sultanım" demişsin. Sanki, beni böyle işlere karıştırma der gibi. Herhangi bir cevap yoktu, kâğıtta…

Bunun üzerine, Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar:

"Sultanım! Aslında, aradığın cevap oydu; Bir yerde koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, herkes, sadece "ben-ben" derse, ve tüm bunları görüp/işitenler, "Neme lazım be…" derse; İşte o zaman, devletin sonu gelir/Osmanlı yıkılır…"

Rivayet odur ki Keçecizade Fuad Paşa, Padişah Abdülaziz’e 1867 yılında gerçekleştirdiği Avrupa seyahatinde eşlik ettiği sırada kendisine yöneltilen “En güçlü devlet hangisidir?” sorusuna “şüphesiz ki Devlet-i Aliye-i Osmaniye’dir. Çünkü yıllardır siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz ama bir türlü yıkılmıyor” şeklinde cevap vermiştir.

Yorumlar yine size ait.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri