İç politika, ekonomi, sorunlar, sıkıntılar, siyasilerin toplumu geren söylemleri sıcaklarla birlikte milleti iyice bunaltmaya başladı.
Tarım ve hayvancılık 90’lı yıllardan beri sorun yumağının içinden çıkamadı. Sadece 96-97 yılları arasında kısa bir süre rahat nefes alan bu sektör o gündür, bu gündür aynı sorunları yaşıyor. Teşviklere ve desteklere rağmen bu sektörde sorunlar çözülmüyorsa tabandan ve temelden yeni politikalar üretilmesi artık elzem hale gelmiştir.
Küçükbaş hayvancılık için otlak alanları sıkıntısı vardır. Büyükbaş hayvancılık için ise yem fiyatlarının sürekli artış göstermesi sorun oluşturmaktadır. Sektörde bu gibi sorunlar yıllardır dile getirilmesine rağmen maalesef bir arpa boyu yol alınamamıştır.
Sadece tarım ve hayvancılık sektörü değil, sanayici ve iş adamları da piyasadan memnun değiller.
Kendimizden kaynaklı sorunlar da vardır.
Konya Ovası Osmanlı İmparatorluğu’nun küçükbaş hayvan temin bölgesi idi. Daha 30 yıl öncesinde ilçelerde ve köylerdeki her evde bir iki büyükbaş ile 30-40 küçükbaş hayvan vardı. Tavuk, hindi, kaz, ördek olmayan ev yoktu.
Şimdi her şeyi devletten bekleyen bir topluluk olduk. Aslında bu bizim genlerimize de uygun bir yaşayış biçimi değildir. Maalesef tembelleşen bir anlayışı da benimsemiş durumdayız.
Millet olarak biz, birlik ve beraberlik içerisinde bu sorunların hepsinin üstesinden geliriz.
Evelallah.
Gelmedik mi?
Tarihe baksak yeterli.
Bütün bu can sıkıcı gündemlerin dışına çıkarak ecdadımızdan bir anı paylaşayım
Fatih sultan Mehmed İstanbul'u fethettikten sonra , ilk cuma namazını Ayasofya'da kılmak için kilisenin derhal camiye çevrilmesini emretmiş, ordudaki ustalar kısa sürede Ayasofya Kilisesi'ni, Büyük Fetih Camii'ne çevirmişler ve cuma namazına hazırlamışlar. Cemaat toplanmış Fatih Sultan Mehmed etrafındakiler:
- Aranızda ikindi namazının sünnetini hiç kaçırmayan var mı? diye sormuş.
- Eğer kaçırmayan varsa bütün cemaatin başına o geçecek ve imamlığı o yapacak, demiş. Herkes büyüklere bakmaya başlamış. Fatih Sultan Mehmed'in orada bulunan lalası da diğer alimlere ve en son da Akşamseddin'e bakmış. Ama herkes başını yere eğmiş. Akşamseddin bile başını yere eğmiş ve:
- Bir keresinde evime misafir geldi. Misafirleri kıramadığım ve çok meşgul olduğum için ikindi vakti keraate girdi. Hayatımda sadece bir kez ikindi namazının sünnetini kılamadım, demiş. Akşemseddin'in bu sözü üzerine Fatih Sultan Mehmed:
- Ben hayatımda hiç ikindi namazının farzını ya da sünnetini kaçırmadım, demiş. Bunun için de oradaki heyet tarafından İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya'da kılınacak ilk cuma namazına imamlık yapmaya Fatih Sultan Mehmed layık görülmüş.
Yani hem padişah olduğu için hem de kadar savaşın arasında ikindi namazının sünnetini kaçırmadığı için imamlığa geçmiş.
Fatih Sultan Mehmed imamlığa geçtikten sonra namaza başlamak için tekbir getirir ama hemen sonra durmuş ve sağına soluna selam vererek namazını bozar. Sonra tekrar tekbir getirmiş ve tekrar durur sağa sola selam vererek namazını bozar. Üçüncüsünde de tekbir getirdikten sonra ellerini bağlar ve ilk cuma namazını kıldırmaya başlar. Cemaatten bazıları: "Padişah büyük kibre girdi o kibrinden dolayı namazı başlatamadı" diye düşünmüşler. Namaz kılındıktan sonra Fatih Sultan Mehmed'e namazı nenden üç kere bozduğunu sormuşlar o da:
- İstedim ki namaz sırasında bana ve bütün cemaate Kabe görünsün, yani biz Kabe'nin önünde namaz kılalım. Bu niyetle birinci tekbiri getirdim fakat Kabe görünmedi. İkincisinde de tekbir getirdim Kabe görünmedi. Fakat üçüncüsünde tekbir getirdim ve Kabe gözümün önünde belirdi, demiş. Bunun sebebini de Akşemseddin Hazretleri'ne sormuşlar o da bu hadiseyi şöyle anlatmış. Demiş ki:
- Padişahımız üç defa tekbir getirdi. Birinci tekbirde baktım ki, Ayasofya'nın yönü kıbleye bakmıyor. İçimden "İnşallah bir yanlış yapmayız" dedim. İkinci kez tekbir getirdi, tekrar namazı bozdu, namazı bozduğu için sevindim. Üçüncü tekbirde yine içimden: "İnşallah namazını bozar" dedim. Fakat o an bana manevi alemde cemaatin en arka safı gösterildi. En arka safta, bir kişilik yerin eksik olduğunu gördüm. Bir an baktım ki Hızır Aleyhisselam, o bir kişilik yere doğru saf tutmak için gelirken terler direğe parmağını soktu ve Ayasofya'nın yönünü kıbleye doğru çevirdi. Ondan sonrada bir kişilik yerin eksik olduğu o safa geçti ve namaza durdu. Böylece padişah üçüncü kez tekbir getirdikten sonra Kabe'yi tam karşısında gördü, bir daha selam vermedi ve böylece İstanbul'un fethetinden sonraki ilk cuma namazını kıldırdı