Arslan yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi;
“Asrın felaketi olarak nitelendirdiğimiz bu acı olay,120 bin kilometrekarelik alanda11 il, 124 ilçe, 6 bin 929 köy ve mahallede, on binlerce binanın yıkılmasına, 50 binin üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesine ve 100 binin üzerinde vatandaşımızın yaralanmasına neden olmuştur. Afetlerde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, geride kalan yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Deprem sonrası devlet millet el ele vererek, yaraların sarılması, bölgenin kalkındırılıp, ihtiyaçlarının giderilmesi adına eşi benzeri görülmemiş bir gayret ve çalışma içerisine girilmesine rağmen afet sonrası ne yaparsak yapalım giden kayıplarımızı geri getirmek acıları dindirmek mümkün olmayacaktır.
Ülkemiz, tarih boyunca ağır yıkımlara ve büyük can kayıplarına neden olan depremlerle birçok kez sarsılmıştır. Vatan topraklarımızın %98 oranında deprem kuşağında yer alması, bizlerin ne kadar ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun açık bir göstergesidir. “ dedi
Bilinen bu gerçeklere rağmen yaşanan bu depremlerde on binlerce binanın yıkılması olağan mıdır?
Arslan mesajının devamında şunları sözlerine ekledi:
“Bu acı tablo, 3194 sayılı İmar Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği ile Planlı Alanlar İmar Yönetmeliklerinde yetersizlikler olduğunu bizlere göstermektedir.
Bu kadar geniş bir coğrafyada büyük bir yıkıma sebep olan bu depremler, zemin Profili ile uyumsuz, gerekli önlemler alınmadan inşa edilmiş her yapının yıkılmaya mahkûm olduğunu bize bir kez daha göstermiştir.
Zemin parametreleri en az yapı kadar önemlidir. Aksi halde deprem merkez üssünden 150-200 kilometre uzaklıktaki Hatay’daki büyük yıkım nasıl açıklanabilir.
Zemininde yapı kadar önemli olduğunu gösteren ortamda bir an önce Zemin Etüt Denetimi Hakkında Kanun ve Yönetmeliklerin çıkarılması gerekmektedir.
Zemin ve Temel Etütlerinde sondajlar ve araştırma çukurları, arazide yerinde yapılan deneyler, Zemin Etüt Denetim Firmaları tarafından denetiminin sağlanması, böyle önemli bir konuda inisiyatifin sadece birkaç kişiye verilmemesinin gerekliği açısından bu durum çok önemlidir.
Zemin Etüt Raporlarının ruhsat eki veya proje eki olarak görülmesi anlayışından biran önce vazgeçilmelidir. Etütlerin, uzmanlık alanına uygun meslek mensuplarınca gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zemin ve Temel Etüt raporlarının fenni mesuliyeti Jeoloji Mühendisi tarafından üstlenilmelidir.
Zemin ve temel etüt raporlarında belirtilen zemin tipi, şev analizi, yer altı suyu vs. gibi parametre konularında, raporda belirtilen önlemlerin alınıp alınmadığı, zemin iyileştirme yöntemlerinin uygun yapılıp yapılmadığı, yerinde denetimi esas alacak şekilde yapılması ve denetlenmesi gerekmektedir. Bu konularda acil düzenlemeler gerekmektedir.
Diğer bir önemli husus ise “Mühendislik Mimarlık Hizmet Şartnamesi” olup, bu şartnamenin 1984 yılından bugüne kadar yenilenmemesidir. İvedi olarak zemin ve temel etütlerini de kapsayacak şekilde şartnamenin yenilenmesi gerekmektedir.
UNUTMAMALIZ Kİ! AKTİF TEKTONİK BİR KUŞAK ÜZERİNDE YAŞIYORUZ.
Her afet sonrası büyük yıkımlara uyanmamak için bir an önce gerekli yasal düzenlemeleri yapmalı, kontrol ve denetimleri sıklaştırmalıyız.
TEDBİR ALMAK BEDEL ÖDEMEKTEN DAHA EKONOMİK VE İNSANCILDIR.
6 Şubat Asrın Felaketinin yıldönümü münasebetiyle, tüm halkımıza bilimin ve tekniğin ışığında depreme dirençli bir Türkiye diliyoruz.”