Bu yazımızda Fransız filozof, yazar Jean- Jacques Rousseau’nun“Emile ya da Eğitim Üzerine”isimli kitabından değerlendirmeler yaparak, geçmişten günümüze “Çocuk Eğitimi” konusunda gelinen noktayı irdeleyip çözüm yolları üreteceğiz.
Jean – Jacques Rousseau, Fransız İhtilali sonrası sosyal yapı ve eğitim sisteminde etkili,18.Yüzyıl felsefesinin başta gelen filozoflarındandır. Ahlaki, toplumsal düşüncelere öncülük etmiştir. Yazar, Eğitim - Öğretim açısından son derece önemli olan çocuk eğitiminin doğaya uygun olması gereğini ön plana çıkarır. “Emile” tam bu sebeple, “Her şey Yaradanın elinden çıktığında iyidir; insanoğlunun elinde bozulur” cümlesi ile başlar. (Avunç, 2019, s.5)
“J.-J. Rousseau, ferdin doğuştan getirdiği saf tabiatını temele alan bir eğitim teorisi geliştirdi. Onun "Emile veya Eğitim Üzerine" adlı pedagojik romanında vurgulamak istediği, ferdin doğuştan esas olarak temiz olduğu, ancak feodal toplumun ve eğitim dâhil bütün toplumsal kurumların daha sonra kişinin temizliğini ve ahlâkını bozduğudur.” (Ergün, 1994, s.18)
J.-J. Rousseau, eğitim anlayışında, ferdin doğuştan getirdiği ham, güzel, doğal tabiatını esas almıştır. Ona göre, insanoğlu, Allah tarafından temiz, ahlaklı, karakterli ve doğaya uygun olarak yaratılmıştır. Ancak ne var ki, insanlardan meydana gelen toplumlar, toplumsal sistemler, eğitim kurumu başta olmak üzere diğer sosyal kurumlar, bireyin, insanın ahlakını, temiz, doğaya uygun tabiatını, üstün karakterini bozmaktadır.
“Ona göre eğitim toplumun, dinî, felsefî, ahlâki ve politik sistemlerinin çocuğa kabul ettirilmesi değil; çocuğun serbest gelişimini, "tabiî gelişimini" sağlayıcı bir düzen olmalı idi.” (Ergün, 1994, s.18)
J.-J. Rousseau’ya göre, bugünkü toplumsal sistemde, eğitim kurumunun görevi, toplumların dini inançlarını, ahlaki sistemlerini, düşünce yapılarını, siyasi sistemlerini çocuklara zorla kabul ettirmiş olmasıdır. Halbuki eğitim, insanın doğal tabiatını esas almalı, doğa eğitimi içerisinde, çocuğun doğal tabiatını öncelemelidir. Yani eğitim, çocuğun tabiatına tekrar dönmeli, kişisel gelişimini sağlamalıdır.
Çocuğun sosyalleşmesi sürecinde, anne ve babaların düştüğü en büyük hata, aşırı derecede koruyucu davranmalarıdır. Aşırı koruyuculuk çocuğa fayda değil zarar verir. Çocuk; bazı değerleri, yaşantıları, tecrübeleri, doğruları, yanlışları yani hayatı kendisi tecrübe edebilmelidir.
Elbette ki çocuk, başıboş bir canlı gibi, yalnız bırakılmamalıdır. Çocuk yaşantılarla eğitilmelidir. Sadece anlatmakla asla bir şeyler öğretilemez. Bu şekilde eğitim vermek yanlıştır. Gerçek eğitim, derslerden ve prensiplerden çok uygulamadır.
Çocuğa en başta öğretilmesi gereken “ insanlık ”tır. Güzel ahlak, erdemler hissettirilmelidir. Anne ve babası çocuğuna daima güzel model olmalıdır.
Çocuğun doğduğu, yaşadığı çevre bir kentse, çocuk sadece kentin havasıyla, doğal olmayan bir çevrede yetişecektir. Çocuğu doğal ortamda yetiştirebilmek için, zaman zaman çocukların kırsal alanın doğal güzellikleri içerisinde yaşaması sağlanmalı ve çocuklar temiz, doğal gıdalarla beslenmelidir. Kentlerde dört duvardan ibaret evlerde değil, köyün o güzelim, burcu burcu kokan doğası içinde de yetişmelidir. Dünyayı, tabiatı, hayvanları, bitkileri tanımalıdır. Bunlara yabancı olmamalıdır.
Çocuğun temizliğine, yaşadığı ortamın ferah olmasına dikkat edilmeli, özen gösterilmelidir. Çocuğa güler yüzle, şefkatle davranılmalıdır. Asık bir çehre, sert, kızgın tavırlar, çocuğun ileriki yaşlarda korkak bir kişilik sahibi olmasına sebep olur. Aile ortamının samimiyeti, cana yakınlığı, saygı, sevgi ortamı, çocuğa aynen sirayet edecek, sağlam karakterli, kişilikli, sağlıklı bireyler olarak yetişmesini sağlayacaktır.
Çocuğun sosyal kişiliğinin gelişmesi için sık sık gezdirilmeli, yaşıtlarıyla oynaması sağlanmalıdır. Böylelikle hayal gücü gelişir, sosyalleşir, özgüvenli, cesur, atak, paylaşmayı bilen bir birey olur.
Çocukların ihtiyaçları, her istediği hemen yerine getirilmemelidir. İsteklerini ağlayarak, ısrarcı davranarak elde eden bir çocuk, doyumsuz ve ileriki yaşlarda mutsuz olur. Eksikliği, yoksunluğu hissedemezse, zor durumdaki insanları anlayamaz, empati kuramaz, merhametli olamaz.
Çocuğun isteklerini reddettiğinizde geri adım atmayın. Aksi taktirde, sadece istekleri yerine geldiğinde mutlu olur. Çocuğu sürekli yönlendirmek, emir cümleleriyle konuşmak, çocuğu aptallaştırır, pasif bir insan haline getirir. Onlara yetişkin bir insan gibi değer verip, iletişim kurulmalıdır. Baskıyla, korkuyla onlara hiçbir şey verilemez, şahsiyetlerini zedelersiniz.
Ebeveynler din eğitimi hususunda; baskıcı veya ısrarcı bir tutum içinde olmamalıdır. Çocuğa iyiyi, kötüyü, erdemli olanı, ahlakı, dürüstlüğü doğru bir biçimde öğretirseniz, çocuk din konusunda kendi tercihini özgürce yapacak, severek ve isteyerek dini vecibelerini yerine getirmek isteyecektir.
En çok yaşayan insan; ardında uzun yıllar bırakmış insan değildir; yaşamı en çok hissedip içselleştirmiş olandır. Çocuklara güç ve kuvvetle, yetişkinlere akılla davranmak gerekir.
KAYNAKÇA:
- Jean- Jacques Rousseau, Emile ya da Eğitim Üzerine, İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, Çev. Yaşar Avunç, Yay. Tar. 2019, s.s.768
- Mustafa Ergün, Eğitim Sosyolojisi, 2020, s.18 / 217, saat: 17.40