Diplomasi gözlüğü ile Suriye ve Mısır

Konuya, tarihte çok bilinmeyen yönü ile Halife Hazreti Ömer’in yaptığı, geri dönmeye çalıştığı lakin kabul görmeyen bir diplomasi hatasını yazarak başlamak istiyorum.Bizans İmparatoru Herakleios, Gassâni Emîri Cebele’nin...

Konuya, tarihte çok bilinmeyen yönü ile Halife Hazreti Ömer’in yaptığı, geri dönmeye çalıştığı lakin kabul görmeyen bir diplomasi hatasını yazarak başlamak istiyorum.

Bizans İmparatoru Herakleios, Gassâni Emîri Cebele’nin emrine bir miktar asker vererek, kendi askerleri ile birlikte savaşa gönderdi. Bu savaşta Gassâni Emîri Cebele, savaşı kaybetti.

Hz.Ömer’in, Gassâni Emîri Cebele ile yaptığı görüşmede, din değiştirip müslüman olmasını veya cizye ödemesini teklif etmişti. Cebele ise, kendisinin de Arap olduğunu belirterek doğduğundan beri

Hırıstiyan inancına göre yetiştiği için din değiştirmesinin mümkün olamayacağını hatırlatmış, cizye teklifini kabul etmesinin ise kendisini halkına karşı küçük düşüreceğini ifade ederek her iki teklifi geri çevirmiştir. Lakin uygun görüldüğü takdirde, olduğu gibi kalmak kaydıyla Hz. Ömer’le ortak hareket edebileceğini de eklemiştir. Ancak halife, kendi teklifinde ısrar edince Cebele, etrafındaki 30 bin kuvvetle Bizans’a sığınmıştır.

Diplomatik lisan ve taktik ile, Cebele’nin olduğu gibi kalma isteğine olumlu cevap verip, desteğini sağlaması muhtemel iken, bir bakıma uzlaşmaz bir tutum takınarak, onun maiyetindeki kuvvetlerle birlikte rakip devlet olan Bizans’a sığınmasına ve kendi aleyhine dönmesine neden olmuştur.

Bir müddet sonra Ubade b. Samit gibi ileri gelenlerin uyarısı üzerine, yaptığı stratejik hatanın farkına varmış, hatayı kabul ederek Cebele’yi yanına çekmek için Umeyr b. Sa‘d el-Ensârî’yi Bizans topraklarına gönderirken kendisinden, aralarındaki akrabalık dolayısıyla Cebele’nin dostluğunu ve gönlünü kazanmasını, “olduğu gibi kalmasına izin vereceğini”  söyleyerek onu İslâm topraklarına döndürmesini istemiştir. Ancak Hz. Ömer kabul edilmesini çok istemesine rağmen, bu girişimi sonuçsuz kalmıştır. ( Belâzurî, Futûh, 141, (çev. 192); Taberî, IV, 153; Ya’kûbî, II, 141-42; İbnü’l-Esîr, II, 491-92; Şibli, I, 240; Kaegi, 120. )

***

Sevgili Dostlar,

Geldik günümüze ve günümüz Türkiye dış politikasına.

Bir ülke idaresinin en büyük görevi, birincil vazifesi ülke ve milletinin çıkarlarını gözetmek olmalıdır. Şimdi şöyle biraz geriye dönelim. Yıl 2011. Komşumuz Suriye Devleti ile iyi ilişkilerin başladığı dönemler, bir anda tepe taklak devrildi ve diplomasi koridorunu bir anda kapattık. Devlet Başkanı Beşar Esat’ın kendi vatandaşına yapmış olduğu zulümler elbette ki kabul edilemez. Suriye sınırlarımız boyunca ABD tarafından, zaman zaman Rusya ve İran tarafından desteklenen PKK ve PYD terör örgütlerine karşı uygulanmış olan strateji ve askeri güç (Fırat kalkanı, Zeytindalı ve Barış planı harekatları) konularına girmeyeceğim. Lakin Beşar Esat ile bütün köprülerin atılması, büyükelçinin geri çekilmesi, konuşma dilinin değişip sertleşmesi, ülke ve milli çıkarlarımıza acaba hangi faydaları sağlamıştır?

Suriye konusuna, Türkiye’ye yapılmış olan yaklaşık 4 milyon sığınmacının açısından bakmak istiyorum.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş 5 Ocak 2017 tarihinde ne demişti? Hatırlayalım "Baştan beri Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım. Şimdi bunları tamir ediyoruz, düzeltiyoruz."

Evet, Has Parti eski Genel Başkanı, şimdiki Akp Genel Başkan yardımcı Numan Kurtulmuş tarafından söylenmiş olan bu sözlerin üzerinden dört yıldan fazla zaman geçmiştir. Bu dört yıl sonunda neler değişmiş ve hangi hatalar tamir edilmiştir?

Suriye politikasında 2011 yılından bu güne kadar hangi politika izlendi ise, bu günde aynı politikanın izlendiği görülmektedir. Suriye politikasının başını çeken otorite kim ise halen aynı otorite tarafından sadece küçük nüanslar ile çekilmekte olduğu aşikar değil midir?

Suriye’de savaşta, yüzbinlerce Müslüman ölmemiş midir? Şehirler, camiler, evler yakılıp yıkılmamış mıdır? Müslümanlar arasına kin ve nefret girmemiş midir? Türkiye’ye dört milyon Suriyeli kabul edilmiş olup, ne kadarı geri dönmüştür? Yaklaşık bir yıl önce sınır kapılarının mültecilere açılması ile sınırı geçen mülteci sayısı ne kadardır? Mültecilere harcanan kırk milyar doların ne kadarı AB ülkeleri tarafından gönderilmiştir?

En önemlisi, Beşar Esat’ın ülkesine demokrasi gelmiş midir?

Ülkemize ilk geldikleri zaman “ geçici koruma altında” olarak tabir edilen Suriye’liler, artık “göçmen” olarak tabir edilmeye başlanmışlar ise, ülkemizde dört milyon Suriyeli ve diğer etnik nüfusun Türkiye’de kalma ihtimallerinin giderek artmakta olduğu görülmektedir.

2020 yılı Aralık verilerine göre Suriyeli nüfusu Türkiye nüfusunun yüzde 4,37 olarak görülmüştür. Ülkemizde doğan Suriyeli sayısı 450 bin civarında ve yaklaşık en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının 15 bin 159 olduğu bilinmektedir.

***

Suriye politikasından millet olarak bu kadar zarar görmüş iken, Akdeniz’in ötesindeki Sisi ile ve nasıl bir Afganistan ve ne şekilde bir dünya düzeni istemekte olduğunu hiç te anlamamış olduğumuz Taliban ile kurmakta olduğumuz dostluklardan önce, Beşar Esat ile en azından “ bir tık “ alttan da olsa diplomasi köprülerinin kurulması, büyükelçimizin yeniden gönderilmesi doğru değil midir?

Kıymetli Dostlar,

Peki, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali BABACAN Suriye ve dış politika ile ilgili ne düşünmektedir?

Buyurunuz.

 “ Çıkarlar için Türkiye’nin herkesle konuşabilmesi gerekir. Hangi ülkelerde insan birey olarak daha değerliyse bizim o ülkelerle daha iyi ilişkiler kurmamız lazım. Ancak Türkiye, demokrasinin olmadığı ülkelerle de iyi ilişkileri olabilir” demiştir. (26 Kasım 2019 –Teke tek)

Dostlar,

Şimdi tam bu noktada Afganistan konusuna tekrar gelelim. Genel Başkanımız bundan iki yıl önce bu hakikate ışık tutan sözlerini söylüyor iken, hükümetin hem Suriye ile, hem de Mısır ile “diplomasi” anlamında derin yaralar açıldığı ve günümüzde Taliban ile yapılan pembe görüşmelerin, Suriye ve Mısır ile de yapılması gerektiği anlaşılmış olsa da diplomasi açısından yapılmış hataların, ülkemiz çıkarları açısından zor tamir edileceği bellidir.

Ali BABACAN’ın, yukarıda okumuş olduğunuz bu görüşlerinden sonra, yazımın en başında 1400 yıl önce yaşanmış olan bir diplomasi hatasını ve düzeltme çabalarını yeniden hatırlamanızı dilerim.

Dua ve selam ile…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri