Hayatı ciddiye almıyorum, hayatında beni ciddiye almadığından belki. Etki tepki meselesi bizdeki. Söylenen sözlere itibar etmiyor, söylenmedik sözleri duyuyorum.
Uyku kaçıran saatin tik tak, tik taklarına benzer sesler beynimi tırmalamakta.
Uykuya teslim olurken kafamın içinde ayaklanma ve isyan.
Aklım pazarcı tezgahından daha karışık, bu kaç para, bu ne kadar diye soran yabancı seslere yetişmeye çalışan pazarcının telaşı misali beynimde susturamadığım sesler.
Gülüyor, hüzünleniyorum, ara ara gelen ağlama nöbetlerim. Anneme; “çocuğa üç harfliler musallat olmuş bir hocaya götürmeli” telkinleri…
Üfürükçü hoca seanslarım, tü-tü-tü diye üfürülüşlerim, okunmuş sularım, boynumda asılı muskam engel olamıyor aklımdan geçenleri dillendirmeme. Hocam üç harfli dediğin Cin’dir. Niye adını söylemeye korkuyorsun, Felak, Nas okursan şifa olur diyemiyorsun? “Cinleri bilmem ama sen sanki bizimkileri çarpıyorsun” dedim.
İflah olmaz bu çocuk dedi. O günden sonra mahallede adım “ecinniye” çıktı.
Suçluyum, sizin baktığınız çerçeveden bakmıyorum hayata. Düğünlerde hüzünlenir, cenazelerde gülerim, kendi kendime konuşur, beynimdeki seslerle kavga ederim. Uzun süren suskunluklar… Son zamanlar da arkadaşım karakedi ile sohbetlerime çevredekilerin korku dolu gözlerle bakıp fısıldaşmalarına dayanamayan annemin deva arayışı ile bir kafa doktorunun kapısındayım.
Doktor seanslarım; aynı düşünce yapısına sahip kalabalık güruhun kendi düşüncelerini egemen kılarak onaylatma çabasına karşıyım.
“Ver ilaçları, vur deli damgasını rahat etsin insanlar”..!!!
Düğünlerde gelin damat birbirini sevmiş mi? Evlenmiş olmak adına yapılan evlilikler kimin umurunda. Gösteriş budalalığı, şaşaalar, şıklık yarışında birbirini gölgelemeye çalışanlar, takılarda ne götürdüm ne getirdi ticari yaklaşımlar, yemeklerden, ikramlardan memnun edilemeyen eksik arayıcı, kulp takıcılar, maskeli gülümsemeler, üç ev ötede; sofrasın da bu yemekleri göremeyen, davet edilmediği için kapı aralığından düğünü izleyen çocuğun bakışı. “Bir kişilik oruç tutup üç kişilik iftar açan”, iftar sofraların da tokların ağırlandığı samimiyetsizliklere benzeyen düğünler hüzünlenme sebebim.
Sen öl yeter ki! Kutsalın hem de kutsayanın çok olur. Kaderine terk edilmiş kimsesizlikler, yalnızlaştırılmış yoksunluklar yaşarken halin ahvalin nedir diye sormayanlar gelmiş ağıt dizer olmuşlar. Yaşayanlara sevgi de cimrilik edip, cenazelerde gözyaşı cömertliği, ölü seviciliği. Ölenin hataları da toprakla örtülmüş; “kör ölür badem gözlü, kel ölür sırma saçlı” olur misali oluk oluk vefasızlık, gözlerden riya akıyor… Bir gülme tutuyor, ecinniler gıdıklıyor sanki.
Kara kedi meselesi var bir de; insanların dilleri renkleri gibi kedilerin renklerinin de bir önemi yok. Yolda peşime takıldı, o günden beri arkadaşlık ediyoruz birbirimize “yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyenler, uğursuz saymakta kediciği renginden ötürü.
“Doktor; beynimin içinde ki sesler olmadık hayaller kurduruyor.
Örgüt kurdum illegalinden
Düşünen, sorgulayan insanlardan ordular kurmak niyetim.
Mükemmeliyetçi,
Tanrı rolüne soyunmuş,
Kibri Kaf Dağına ulaşmış,
Mütevazı, riyakarlıklardan uzakta.
Akıl imbiğinde damıtılmış, vicdan süzgecinden geçirilmiş düşüncelerden,
Sorgulamanın günahından korkmayan,
Çare diye münzevi yaşama sığınanlardan,
Önyargılarını gül dalına asmayı başaranlardan,
“İllegal Düşler Ülkesi” kurma hevesim.
İyi niyetlerinizi, bir tutam sevginizi, bolca saygınızı,
Çocukluktan kalma vicdanınızı,
Yargılamadan sorgulayan aklınızı,
İnsanlık adına ne varsa kuşanın silahlarınızı
İllegal Örgüt”ün neferi olmaya davet ediyorum sizi.”
İşte böyle, suça eğilimli terörist düşünceler, ecinni ya da deli yaftası susturamayacak beynimdeki isyanı. Yaz raporu doktor, deliliğim tescillensin…
Tanı; nadir görülen farkındalık lanetine tutulmuş huzursuz ruh sendromu bulaşıcı değil maalesef, korkmayınız.