Sarayönüspor’un mazisine açılan pencerede bu hafta, yeşil siyahlı formaya yıllarını adayan isimlerden Metin Can Ünal konuğumuz oldu. Ünal ailesinde Sarayönüspor’a emek veren dört kardeşten en küçüğü olan Metin Can Ünal, hiçbir zaman maddiyata önem vermeden futbol aşkıyla mücadele ettiklerini söyledi. Sarayönüspor’u bir okul olarak nitelendiren Ünal, en büyük kazançlarının ise takımın kendilerini saygılı ve efendi bir şekilde yetiştirmesi olduğunu söyledi.
İşte kendi ağzından Metin Can Ünal’ın futbol hayatı:
“Kovsalar da gitmedim”
1959 doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Sarayönü’nde okudum. Sarayönü Lisesi’nden mezunum. Ailede dört kardeşin en küçüğüyüm. İşin ilginç tarafı dördümüz de Sarayönüspor’da futbol oynadık. Bizim gibi böyle dört kardeş oynayan başka yoktur. Ben ağabeylerimin arkasından gide gele futbola başladım. Onların peşinden gider idman sahasında toplarını toplardım. Onlarda beni kovalardı. Ne kadar kovalasalar da ben gitmezdim. Bir gün Solak Yılmaz, ağabeylerime “Asıl siz gidin, bu kalsın. Bu sizden iyi olacak” diye kızdı.
“İlk genç takımda oynayanlardanım”
Naci ağabeyim askere gidince ben de takıma gitmeye başladım. Hacı ve Nadir ağabeyimle idmanlara katılmaya başladım. Beraber aynı kadroda top oynadık. İlk genç takım ben gitmeye başladığımda kuruldu. 1976 yılında kurulan ilk genç takımda oynayanlardan biri de benim. Bir sezon önce Sarayönüspor 1. Amatör Küme’ye çıkınca mecbur genç takım kurulması gerekiyormuş. Takımı çıkaran kadroda Solak Yılmaz, Abdullah Kandemir, Hüseyin Çeroğlu, Ahmet Uysal, Ahmet Acar, Zeki Ural, Ahmet Ural, Konyalı Ferit, Kaleci Süleyman vardı. Çok iyi bir takımdı. Genç takımın kurulmasıyla beraber bizim futbol hayatımız da başlamış oldu.
“İlk maçımızda yenildik ama gol attım”
Bizim genç takımda Muammer Nalça, Rüstem Dağbakan, Süreyya Solak, Sabri Konar, Bekir Büyükatçeken, Ali Çeroğlu, Gürsel Karlı vardı. Genç takımla ilk resmi maçımızı Konya’da Selçukspor ile oymadık. 4-1 yenildik ama ilk resmi maçımız olduğu için çok heyecanlıydık. İlk resmi golümü de ben o maçta attım. Genç takımda oynamaya devam ederken a takımda yedek soyunmaya başladık. Alışsın diye son 10-15 dakikada oyuna alıyorlardı. İlk Ethem hoca beni defansta oynattı. Sağ bekte görev verdi. Sonraki yıllarda ileri uçta ve sağ kanatta oynadım.
Süreyya Çetinkaya’nın sitilini örnek alırdım
Benim ilk gittiğim senelerde takımda Apollo Reşat, Terzi Ramazan gibi büyük ağabeylerimiz de vardı. Onlarda birlikte top oynadığım için gurur duyuyorum. Çok değerli ve kaliteli insanlarda birlikte top oynadım. Mesele Süreyya Çetinkaya’nın oyun sitilini çok beğenirdim. İlk zamanlar kendime onu örnek alırdım. Benim futbola başlamam 1976 yılında ama ben lise takımında da futbol oynardım. Yöneticiler bizi orada görüyordu. Okul idaresinden izin alarak bizi idmanlara götürürlerdi.
“Saygı ve disiplin ön plandaydı”
A takımda sürekli olarak 77-78 sezonunda oynamaya başladım. Konuklar çiftliğinde bir kampa katılmıştık. Orda beni sağ açık ve santraforda denediler. Ondan sonra hep hücumda oynadım. Takımdaki arkadaşlık ortamı çok iyiydi. Genç takımda oynarken, saygıdan, disiplinden, A takımda oynayan ağabeylerimizin yüzüne bakamazdık. Maça giderken önce ağabeylerimiz otururdu. Sonra arkada kalan yerlere ikişerli üçerli biz otururduk. Onları çok değerli görürdük. Hepsi de çok değerli insanlardı.
Seydişehir’de yediğimiz dayağı unutmuyorum
Takımla ilgili unutamadığım bir anımı da paylaşmak istiyorum. Burada bir Seydişehir maçı vardı. Kavgalı bitti. Burada adamları iyi bir dövdüler. Sonra ikinci maç için deplasmana gitme zamanı geldi. Tabi adamlar bize bileniyor. Kavga olacak diye büyük ağabeylerimiz gitmedi. Büyük olarak takımın başında ben vardım, Sabri ile Mehmet var. Sahaya çıkınca adamlar bize nerde ötekiler diye sormaya başladı. Onlar yok deyince takımın büyükleri olarak en çok dayak yiyen biz olduk.
“Konya’dan gelen oyuncular çok katkı sundu”
1980 yılında yöneticilerimiz Konya’dan futbolcu getirdi. Züftü, Bayram, Ahmet vardı. Takıma da büyük katkıları oldu. Konya’dan buraya gelen oyuncuların hepsi iyi oyunculardı. Bize katkıları çok oldu. 1981 yılında askere gittim. Dönüşte devrenin ikinci yarısına yetişebilmek için erken terhis oldum. O yıl Artuğ hocamız vardı. O da iyi bir hocaydı. Sarayönüspor’da oynamamız bizim için ahlak ve disiplin yönünden çok faydalı oldu. En büyük kazancımız takımın bizi saygılı ve efendi bir şekilde yetiştirmesi oldu. Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi orada öğrendik. Bizim için bir okul gibiydi. Yöneticilerimiz görecek diye akşamları dışarı çıkamazdık.
“Stat görevlilerimiz çok kahrımızı çekti”
Çok zevkli bir ortam vardı. İdmanların nasıl bittiğini bilemezdik. Çünkü çok eğlenirdik. Sarayönü stadında çalışanlar da sağ olsunlar bizim kahrımızı çok çekti. Hasan, Muammer ve Muzaffer abiye buradan selam gönderiyorum. Gece idmanları yapardık. Onlar da bize çok destek olurdu. Bize gaz verirlerdi. Yeri gelir bizimle oynarlardı.
“Bugünkü başarıların temeli geçmişte yatıyor”
Yöneticilerimiz bizi en iyi şekilde desteklerdi. Bizim zamanımızda Mehmet Ceylan, İsmail Mirza, Cevdet Amca, Tahsin Yıldız gibi değerli yöneticilerimiz vardı. Bunlar bizim için kendi ceplerinden para harcarlardı. Evlatları gibi bizimle ilgilenirlerdi. Sarayönüspor’un bugün buralarda olmasının asıl temelinde bu yöneticiler vardır. Onlar sayesinde Sarayönüspor bugün çok iyi yerlerde. Sarayönü çok küçük bir ilçe olmasına rağmen Konya’da futbol deyince hatırı sayılan birkaç yerden biri. Bu kültürün oluşması o kıymetli insanların verdiği emekler sayesindedir.
“Takım kaptanlığı da yaptım”
A takımla ilk maçımı 1977’de Kültürspor’a karşı oynadım. 3-0 kazanmıştık. 1 tane de gol atmıştım. O zaman genç takımdan A takıma alınan 4 oyuncudan biriydim bende. Biri Sabri, biri Muammer biri de Mehmet Erdem’di. Takım kaptanlığı da yaptım ben. 1983-84 sezonunda 0-0 biten Yolspor maçına kaptan olarak çıkmıştım. İki sezon kapatanlık yaptım. Sonra da futbolu bıraktık zaten.
“Çok güçlü bir arkadaşlığımız vardı”
1983-94 sezonunda takımımız çok iyiydi. Hücumda fazla üretken değildik ama savunmamız çok sağlamdı. Kolay kolay yenilmezdik. O sezon ligi 3. olarak bitirdik. En güzel oynadığımız sezonlardan biriydi. Çok oturmuş bir kadromuz vardı. Herkes birbirini iyi tanır, ne yapacağını bilirdi. Biz takımda hiçbir zaman birbirimizi kıskanmadık. Her zaman birbirimizin eksiklerini kapatmaya çalıştık. Antrenmana 2 saat öncesinden giderdik. Çünkü çok severdik. Bir gün idman kaçırsak çok büyük üzüntü yaşardık. İmkanlarımız da güzeldi. Yöneticilerimiz bize manevi olarak sürekli destek verirdi. Maça gitmeden önce mutlaka karnımızı doyururlardı. Orhan Kas olsun, Cevdet Amca olsun bizimle çok ilgilenirdi.
“Maddi kazanımız da, beklentimiz de olmadı”
Milli takımda oynayacak gibi disiplinli çalışırdık. Maddiyat devamlı ikinci planda oldu bizim için. Herkes için öyleydi. Bazı arkadaşlar çiftlikten yürüyerek idmana gelirdi. Şimdi hayret ediyorum nasıl geliyorlardı diye. Seyircimiz de çok coşkuluydu. Bizim takımdan hiçbir maddi kazancımız veya beklentimiz olmadı. Biz sevdiğimiz için gittik. Benim ihtiyacım da yoktu zaten.
“Çok kaliteli oyuncular vardı”
Bizim zamanımızda 1. Amatör Küme’deki futbolculara bakıyorum da çoğu profesyonel liglerde oynayacak oyunculardı. Amatör ligler gerçekten çok kaliteliydi. Nitekim Abdullah Kandemir ve Hüseyin Çeroğlu da Konyaspor’a giderek bizi gururlandırdı. Takımdaki heyecan ve ilgi arttı. Amatörden üst liglere çok fazla oyuncu gidememesinin nedeki o devirde işlerin biraz da tanıdıklar vasıtasıyla yürümesiydi. Şimdiki gibi yetenekli oyuncuyu keşfedelim, götürelim gibi bir durum yoktu. Neden öyleydi bilemiyorum ama oyuncular gerçekten çok kaliteliydi.
“Sakatlığım futbolu bırakmama neden oldu”
1985’te evlendim. O sıralar bir de iç menisküsten sakatlık geçirdim. Orada soğuduk idmanlardan. Bir daha da toparlayamadık. Arkadan da yetişenler oldu. Bende yedek soyunmaya başlayınca bırakmaya karar verdim. O zaman bir İsmail ağabey vardı Sağlıkspor’da. Seni oynatalım diye lisansımı aldı. Sarayönü’nden Konya’ya gidip gelmek çok zor oluyordu. Yarım dönem gittim sonra zorlanınca bıraktım. Ladikspor bıraktığımı duyunca benim lisansımı almış oradan. Bir sene de Ladikspor’da oynadım. Antrenmanlara gitmezdim. Sadece maçlara çıkardım. Futbolu biraz da istemeyerek bıraktım aslında. Bahanesi sakatlık oldu. 1987 yılında futboldan tamamen koptum. Takımda 5-6 sene de yöneticilik yaptım. Şimdi ise sadece taraftarım.
“Hayali bir efsane kadrom var”
Ben sizinle bir de hayalimdeki efsane kadroyu da paylaşmak istiyorum. Mümkün olsaydı Kaleci Akif, Tatar Ahmet, Ferit, Savaş, Faruk, Süreyya Çetinkaya, Solak Yılmaz, Abdullah Kandemir, Hüseyin Çeroğlu, Apollo Reşat ve Ali Çeroğlu’ndan kurulu bir kadro oluştururdum. Bu takım benim gözümde milli takım seviyesinde bir takım. Bazılarıyla oynadım bazılarını da izledim.
“Yöneticilikte de görev aldım”
İyi yöneticilerle çalıştık. Yöneticilik yaptığımızda da onlardan gördüklerimizi uygulamaya çalıştık. Kendi kaynaklarımızla yöneticilik yapıyorduk. Yönetimimizde Gültekin, Kamuran Alp, Mehmet Duymaz, Tayfun Çelik, Hilmi Ceylan vardı. Çok güzel de yöneticilik yapıyorduk. Kendi cebimizden harcadığımız için kaynaklarımızı çok güzel kullanıyorduk. Bize bir sene çiftlikten yüklü bir para geldi. O sene işi bozduk. Bazı futbolculara para verdik. Bana neden vermediniz diyenler oldu. Sonrada düzen tutturamadık.