Hiçbir rahatsızlığı yoktu, Hazret-i Peygamber'in,
Rahatsızlanmıştı, onbirinci yılında hicretin.
Muntazam yaşar,az yer,temizliğe dikkat ederdi,
Zâten sıhhatin şartı da, bunu yapmak gerekirdi.
Ömründe bir defa,hafif bir kırgınlık geçirmişler,
Hicretin altıncı yılındaymış,önem vermemişler.
Koyun etiyle, yahudi kadını zehirlemişti,
Bir lokma almış,zehir tesirini gösterivermişti.
Hastalanınca o zehir, vücudunu hırpalıyor,
Yahudinin o zehri yokmu,harap ediyor diyor.
Altıyüz otuz iki, onbirinci yılı hicretin,
Safer ayı ondokuzun da,bir pazar gecesinin.
Esrarengiz bir ziyaret vuku oldu Peygamber'in,
Şehir dışına çıkıyor karanlığında gecenin.
Bâkiye gidip, kabirdekilere selam veriyor,
Biz de yakında, sizin içinizde oluruz diyor.
Veda haccında fâni dünyadan, ebedî âleme,
Son günü yaklaştığına, işaret vardı herhalde.
Bunlar tesâdüf olmayıp,ilâhi vahye mazhardı,
Son ânının yaklaştığı haberini almışlardı.
Kabir ziyâreti dönüşünde, hastalığı arttı,
Aişe'nin başı ağrıyormuş,başından dert yandı.
Rasülullah'a baş ağrısından, şikâyet etmişti,
O'da,''Senin değil, asıl vah benim başım''demişti.
Hastalığına rağmen, devlet işini bırakmıyor,
Yemende çıkan, yalancı peygamberleri izliyor.
Birgün hastalığı, O'nu dermansız etmiş halsizdi,
Mescide çıkmamış, son kıldığı namaz, akşam idi.
Dermansızdı,namazı kıldıramıyacak haldeydi,
Ebu Bekr'i namaz kıldırması için, tayin etti.
Aişe'nin evinde yatıyordu, hastalığında,
Sadaka vermek için, yedi dirhem vardı yanında.
Hastalığıyla ilgilenirken, onu unutmuşlar,
Bir ara hastalık hafiflemiş, dirhemi sormuşlar.
Dağıtılmadığını öğrenmiş,onları getirtmiş,
Avucuna alıp, Aişe'ye şunları söylemiş:
''Allah katında halim ne olur,ölürsem bunlarla,''
Hepsini fakire sadaka verdi, kendi namına.