Köklü bir yerleşim yeri olma özelliğini elinde tutan Sarayönü
, oldukça zengin bir kültürel yapıya sahiptir. Gelenek ve görenekleri gelecek kuşaklara aktarmak, yaşatılmasını sağlamak ve unutturmamak gayesiyle hazırladığımız bu çalışmada Sarayönü’nün geleneksel düğünlerini ele alacağız.
Sarayönü’nün Geleneksel Düğünleri
Kız İsteme/Dünür Gitme Sarayönü’nde evliliklerde geçmiş dönemlerden itibaren görücü usulü hâkimdir. Zaman içerisinde bu durumda azalma yaşanmışsa da tamamen terk edilmemiştir. Evin oğlunun evlenme çağına gelmesiyle beraber, ailenin bayanları tarafından akraba ve yakın çevreye bu durum anlatılır. Kendilerine uygun gelin adayı olup olmadığı araştırılır ve oğullarının anlaşabileceği kıza aile dünür gider.
“Dünür gitme” önce erkek evinin hanımları, sonra da anne, baba ve ailenin büyükleriyle yapılır. Damat adayı eski zamanlarda kız istemede bulunmazken günümüzde bu gelenek içinde yerini almaktadır. “Kız isteme” veya “dünür gitme” diye tabir edilen bu gelişmede kız tarafı “evet” derse arkasından “yüzük takma” geleneği ikinci aşama olarak yaşanır.
Yüzük Takma Kız istenmesinin akabinde yaşanan ve iki gelişme arasında çok da vakit geçirmeden gerçekleştirilen “yüzük takma” esasen nişanlanma dediğimiz olaydır. Ancak Sarayönü’nde “yüzük takma” adıyla anılmaktadır. Yüzüğün takılacağı günün ikindi vaktinde oğlan evinden 15-20 tane bayan “kız evine lokum, püskevit (bisküvi), çay, toz şeker ve kolonya gibi. Yüzük takma merasiminin ardından ikram edilecek malzemeleri götürürler.
Gelin adayı (gelin kız), gelen bu bayanların ellerini öperek kenarları oyalanmış tülbent hediye eder. Bunun sonrasında misafirler dağılır. Aynı günün akşamı akraba ve komşulardan çağrılan erkek ve bayan konuklar kız evine gelirler. “Yüzük takma”nın öncesinde kız tekrar istenir ve “kız sizindir” denilmesiyle bu olaya, gelen yakınlar tanıklık etmiş olurlar. Kızın yeniden verilmesinin sonrasında yüzükleri oğlan evinden birisi, genellikle amca veya amca yoksa ailenin bir büyüğü takar.
Yüzük, önceleri misafirlerin yanında takılmazken günümüzde bu gelenek fazla uygulanmamakta, topluluğun içinde takılabilmektedir. Yüzüğün takılmasının ardından imam dua okur, sonra oğlan evinin getirdiği lokum ve püskevit ikram edilir. Bu ikram, sonraki süreçte nişanlanıldığı anlamında “lokumu yenildi, dualandı” tabirinin kullanılmasına sebep olmuştur. Artık kız dualandıktan sonra başka birisi dünür gidemez. Bu gece, lokum püskevitin yenilmesinin ardından, gelen konukların yani oğlan evinin dağılmasıyla son bulmaktadır.
Baş Bozma Düğünden bir hafta, on gün öncesinden gerçekleştirilen bu gelenekte akraba ve komşu gibi yakın tanıdıkların bayanları öğle vakti kız evinde toplanırlar. Yanlarında “büyük dürü” olarak adlandırılan ve “gelin kızın” kendisine, anne babasına, nine ve dedelerine, kardeşlerine ve evlilerse onların eşlerine, hala ve teyzelere hazırlanıp bohça içine konulmuş, kıyafet, çorap, çamaşır, tülbent, havlu gibi hediyelikler getirilir. Buna “bohçası gitti” denilir. Şayet nişandan veya duadan ayrılınırsa, kız evi gelen bohçayı erkek evine iade eder. Buna”bohçası atıldı” denilir.
Baş bozmada kız evi yoğurt çorbası, haşlama et, tahin helvası, su böreği, tereyağlı bulgur pilavı, yaprak sarması, kayısı ve üzüm hoşafından ibaret yemek ikram eder. Yemek yenildikten sonra gelin kız, gelen misafirlere çay ikramında bulunur. Çay ikramından sonra oğlan evinden gelen bayanlar, gelin kıza para takarlar. Ardından oğlan evi gelinin omuzlarına çember, çalık, parça kumaş, basma atarlar. Öyle ki, bu omuzlara konulanlar gelinin baş hizasını geçer, bunlar alınır ve yenileri konulmaya devam eder. Bundan dolayı gelin kızın saçları bozulduğu için bu merasim “baş bozma” olarak adlandırılmıştır. Bugüne özgü bir diğer gelenek de günümüzde uygulamadan kaldırılmış olan gelin kızın tüm başına kına yakılmasıdır.
Kına yakıldıktan sonra başına Hacı başörtüsü kapatılan gelin kızın saçları iyice bozulur, bu durum günün neden “baş bozması” adını aldığını da açıklamaktadır. Gelin kıza alınan altın, kayınvalide adayı tarafından gelin kıza takılır. Başka hiçkimse takamaz. Ancak damat adayının teyzesi, halası, yengeleri, babaannesi ve anneannesi ise takılarını kayınvalideden ayrı olarak kendileri takarlar. Gelin kız ise, buna karşılık çok değerli iğne oyalarından işlenmiş namaz bezi ve çalık hediye eder. Namaz bezi genellikle ihtiyar olan hanımlara verilir. Bu ritüele “çalık sokma ritüeli” denilir.
Aynı günün akşamında yine kız evinde, ancak bu sefer erkeklerin de olduğu bir halde fakat ayrı sofralarda yemek yenir, sonrasında da farklı odalarda sohbet ve eğlence yapılırken günümüzde baş bozma gününün akşamında herhangi bir toplanma durumu söz konusu değildir.
Kahve İçme Düğün tarihinden iki gün önce oğlan evinde verilen yemek davetine “kahve içme” denilmektedir. Bunun sebebi “okuyucu”nun, yani yemek çağrısını yapan kişinin “akşam kahvesini bizde içeceksiniz” diyerek davette bulunmasıdır. Önceki dönemlerde çaydan ziyade kahvenin yaygın olması da bu ismin verilmesinde etkin rol oynamıştır. Bu davet, yalnızca oğlan evinin akrabalarına verilmekle beraber kız evine de yemek gönderilmektedir.
[1], Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Uluslararası Sarayönü Sempozyumu (24-26 ekim 2014 Konya) Bildiri Kitabı, Aralık 2015,s.298-s.302, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları:Yayın No: 8