İki nefes arası bir sürede yaşadığını hissetmek ne güzel bir andır. O an, içinde çoğalan bir sevgiyle sevmek, sevdikçe çoğalan herşeyi yeniden sevmek...
Verdikçe artan herşeyi tekrar verebilmek...
Tüketmeden, harcamadan, bitirmeden sevmek. Lezzetin tadını alarak, verene minnettarlığımızı söyleyerek karnımızı doyurmak, anı yüreğimize çekerek tüm damarlarımızda hissederek yaşamak.
Farkına varmadan azalan giden ve biten anlar yaşıyoruz. Uçup gidiyor, tükenip bitiyor. Kelimeler düşüncelerimizin şifreleri. Nasıl düşündüğümüz, nasıl yaşadığımız, hayatı nasıl algıladığımız kullandığımız kelimelerde saklı.
İnsan, bitmeyen, tükenmeyen, azalmayan, zamanla artan, çoğalan birşeyler duymak istiyor. Bereketlenen, sevdikçe bitmeyen şeyler yaşamak istiyor. Her birimizin hayatı birbirine benzemekle beraber, aslında o kadar farklı ki...
Yaşam koşulları, tercihlerimiz, kişiliklerimiz, önceliklerimiz, hayata bakış açımız ve onu yorumlayış tarzımız. Bu farklılıklar, çözüm yollarımızın değişkenliği, bizi biz yapan, diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerimiz aslında Bunlara rağmen farklı yaşamayı çoğu zaman göze alamıyoruz.
Belki de sıradan olmamanın getirdiği yalnızlıktan korkuyoruz. Benzer maddi şartlarımız, tercihlerimiz olsun istiyoruz. Böyle mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Ne tam anlamıyla iyiyiz ne de tam anlamıyla kötüyüz. Hayatın gri tonları daha fazla. Zamanı yaşamak bir ustalıktır, bir beceridir.
Her şey, zamanında ve sırasında değerlidir. Zaman, tadımlık lezzetler gibi ucundan, kıyısından sunup gidiyor. Tam olarak hissedemeden, içine çekemeden, yüreğine işleyemeden yaşanıp gidiyor.
Güneş doğuyor, ne zaman öğlen olup, ne zaman batıyor. Ruhun yaşadıklarına yetişemeden uçup gidiyor. Günler, haftalar, aylar, yıllar geçiyor. Tutamıyoruz, koşamıyoruz, sanki ayaklarımız tutmuyor. Sadece ardından bakıyoruz. Yürek ve beden yorgun olunca, ruhumuz kırgın avare avare dolaşıyor.
Bazı acıların ve yaraların yeri zor iyileşir. Hemen kapanmaz, çabucak kabuk bağlamaz. Zaman, en iyi ilâcını zamanla veriyor. Önce inanamayız, sonra şükrederiz. İsyan etmeyiz.
İnsan, hayalleri ile güçlüdür. Şimdi soğuk bir rüzgâr gibi yüzümüze çarpan zaman eskiden hiç bitmeyecekmiş gibi gelirdi. Harcadığımız duygularımızı yenileme, tekrar toparlama ve tazeleme yolunda bir şeyler yapmalı. Boş durmak ve tembellik yapmak yerine, kirlenen, törpülenen duygularımıza hoş anlar yaşatıp yaralarımızı sarmalı.
İçimizdeki o sevimli çocukla, çok özel şeyler paylaşan iki dostun samimiyetini kurmalı. Eski bir dost, tanıdık bir ses gibi yeniden karşılaştığımızı düşünmeli. Yeşil alanlarda nefesimizi tazelemeli.
Tüm ağırlıklarımızı boşaltmalı. İnsan büyüdükçe mutluluğu sebepler içine hapsediyor. Aslında mutlu olmak için sebep aranmamalı. Mutluluk anda gizlidir. Her şeye rağmen, dünyanın artan hızına, zamanın biz anlamadan dönüp durmasına inat, ritmimizi biraz yavaşlatıp, eşimize, sevdiğimize tam da şimdi yanımızda olduğu için ne kadar mutlu olduğumuzu söylemeli.
Onunla hayatı keşfetmenin, birlikte düşe kalka büyümeye çalışmanın her ne kadar bazen yorucu da olsa, sınavlardan yaralı çıksak bile eşsiz bir deneyim olduğunu düşünmeli. Yıkmanın kolay olduğu bu zamanda, olabiliyorsa tekrar, tekrar tamir etmenin yollarını aramalı.
Tüm eski yaşanmışlıklardaki olumsuzlukların gölgesinden sıyrılıp, bugünü doyasıya rahat bir nefes alarak yaşamaya çalışmalı. Bugün, yeniden tüm gururumuzu ve benliğimizi bir kenara koyup, eşimize, sevdiğimize onu ne kadar sevdiğimizi söylemeli.
Sevilen ve kabul edilen insan, zamanla karşısındakine bu duyguyu yansıtmayı da öğrenir. Birlikte rahat nefes aldığımızı hissetmek çok önemlidir.
Yaşamımızda sevgi eksik olmasın. İki nefes arasını çok iyi değerlendirmeye çalışalım.
SAYGILARIMLA...