Prostat kanseri, birçok erkekte ikinci en sık görülen kanser türü olarak biliniyor. İstatistiklere göre Türkiye’de her 8 erkekten birinde prostat kanserine rastlanıyor.
Mesanenin hemen altında bulunan ve hedefi çepeçevre saran bir organ olan prostatın görevi, spermleri taşıyan ve ejakülat adı verilen sıvının önemli bir kısmının kontrolü. Prostat, ilerleyen yaşla birlikte dalgalanmanın artmasıyla birlikte bazı sorunlara neden olabiliyor. Daha önemlisi prostat kanseri de azımsanmayacak sıklıkta gelişebiliyor.
Üroloji Uzmanı Doç. Hakan Akan, genellikle yavaş ilerleyen ve erken saptandığında tedavinin mümkün olduğu prostat kanseri ile ilgili bütün erkekleri ilgilendiren önemli açıklamalarda bulundu.
AİLE ÖYKÜSÜ RİSKİ ARTIRIYOR
Prostat kanserinde en önemli risk faktörünü yaşın belirlediğini ifade eden Doç. Akan , “İlerleyen yaşla birlikte prostat kanseri riski de artıyor. Prostat kanserinde diğer bir risk faktörü ise aile öyküsüdür. Yani kişinin babası veya erkek kardeşinde prostat kanseri varsa risk yüksektir.
Artan kişi birden fazla birinci derece yakınında prostat kanseri varsa bu risk katlanarak artıyor. Ayrıca, anne ya da kız kardeşinde meme ya da dalık kanseri olup olmadığı ve bu kanserin 'BRCA' isimli bir gendeki bozulmayla birlikte değiştirildiği de prostat kanseri riski yüksektir. Prostat kanserinde işlemin şekli de büyük önem taşıyor.
Hayvansal yağlardan zengin ve bitkisel kökenli besinlerden yoksun bir beslenme alışkanlığı olanlarda riskin yüksek düzeyde güçlü olabileceği belirtiliyor. Birçok gıdanın ve vitaminin prostat kanseri riski üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilere ilişkin görüşler mevcut. Ancak bu görüşmelerin sadece gözlemlere dayandığının ve kanıtın düşük sıcaklıkların devam etmesi gerekiyor. Bu nedenle herhangi bir besin ya da vitaminin aşırı tüketilmesi ya da sıkıştırılmasının önlenmesi gerekiyor” dedi.
50 YAŞINDAN İTİBAREN DÜZENLİ KONTROL YAPILMALI
Prostat kanserinin erken evrelerinde herhangi bir belirtiye yol açmadığını söyleyen Doç. Hakan Akan , “Prostat kanseri ilerleyip çevre ve uzak organlara yayıldığında kanlı toplamı, kemik metastazlarına bağlı olarak ortaya çıkan bel ve bölgedeki ağrılar, kansızlık nedeniyle halsizlik, heyecansızlık ve kilo kaybı gibi yakınlar görülebiliyor. Bu şikayetlerle doktora başvuru bilgilerine ulaşılarak tanınabiliyor, erken tanınabiliyor.
Erken tanınabilir, ancak tarama yöntemi elde edilebiliyor. Erkeklerin, 50 yaşından itibaren prostat açısından bakıldığında risk değerlendirmeleri amacıyla bir üroloji uzmanı ile toplanması gerekiyor. Birinci derece prostat kanseri olan kişilerin 40-45 yaşlarında düzenli üroloji kontrollerine başlamaları gerekiyor. Bu değerlendirmelere, PSA düzeyine ve kişinin yaşına göre bir ya da iki yılda bir olarak devam ediliyor” yaşamından yararlanıldı.
PSA DEĞERİNE DİKKAT
Prostat kanserinin kesin tanısı için mutlaka patolojik inceleme yapılmasının aktarıldığı Doç. Hakan Akan, “Her şüpheli durumda ya da tarama amacıyla bakteri yapılamıyor. Biyopsi yapılıp yapılmayacağı kanda Prostat Spesifik Antijen (PSA)'nin kayıtlı olup olmadığı belirleniyor.
PSA değeri ne kadar yüksekse prostat kanseri olasılığı o kadar artıyor. Ancak PSA artışındaki tek faktör kanser olmuyor. İyi ekonomik büyüme ve İklim değişikliği de artırabiliyor. Bu nedenle, PSA saptandığında prostat enfeksiyonu da akla gelir. Genel olarak kabul gören bir üst sınır değeri olsa da, bu sınırın süresi altında da prostat kanseri saptanabileceği gibi, bu sınırın üzerindeki birçok hastada kanser bulunamıyor.
Parmakla prostat muayenesinin de tanıya katkısı mümkün ancak yanıltıcı bulgular verebiliyor. Çok son olarak prostat kanseri başlamış halde PSA yükselebiliyor ve bu durum prostat muayenesi ile anlaşılabiliyor. Günümüzde bakım yapılmadan önce olanaklar var ise prostat MR'ı da bloke edilmesinin tanısal değeri artırılabiliyor. MR ile prostat iç yapısı daha iyi değerlendirilerek kanser şüphesi olan odaklanarak saptanabiliyor. Ancak sadece MR ile kesinlikle anlaşamıyor” diye konuştu.