Kadının, çalışma hayatından büyük zorluklarla karşılaştığını belirten Saadet Partisi Sarayönü ilçe kadın kolları başkanı Sevim Dikmen, kadınların ailesi ile iş hayatı arasında sıkıştırılarak mutsuzluğa itildiğini belirtti.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle basın açıklaması yapan Saadet Partisi Sarayönü ilçe kadın kolları başkanı Sevim Dikmen, kadınların iş hayatında büyük zorluklarla karşılaştığına vurgu yaptı.
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü, her sene kadına ait sorunların ve çözüm yollarının konuşulduğu gün olmaktan maalesef ki öteye geçemedi. Her yıl aynı şekilde, toplumun birçok kesiminde birbirini tekrarlayan çalışmaları görüyoruz. Gün bitince, gündem değişiyor problemler yarına devrediyor. Biz buradaki çözümsüzlüğü, doğal olarak her yıl birbirinin tekrarı fotoğrafın çekilmesini, tedavi reçetesindeki yanlışta buluyoruz.
Kadına ait sorunlar aslında ‘insana’ ait sorunlardır. Doğal olarak kadın, erkek birlikte konunun muhataplığı söz konusudur. Konuyu sadece kadınlara lütfetmek diye anlar, bu şekilde politikalar üretme kolaylığına düşersek, hem sorunlar çözülmez hem de toplumun huzur ve doğru yapılanmasını bozmuş oluruz. Toplumsal hayat kadın ve erkek ile biçimlenir. Her iki cins yaradılışlarından gelen özelliklere uygun olarak toplumsal hayata varlık gösterirler ve toplumun huzuruna katkı sağlarlar. Kadın ve erkeğin birbirine göre biyolojik, psikolojik farklılıkları vardır. Bu farklılıklar üstünlük atfetmekten ziyade, birbirini tamamlayıcı özellikleri doğrultusunda sağlam yapıyı oluşturmaktadır.
8 Mart dolayısıyla günümüz kadının sorunları ele alırken, günümüz insanının da sorununu konuşuyor buluyoruz kendimizi. Tesirini hayatın her alanında hissettiğimiz kapitalist sistem, eşref-i mahlukat dediğimiz insanı öğütmek üzere kurulmuştur. Bu düzen güçlünün güçsüzü yok etmesini meşrulaştırdığı için tüm toplumda olduğu gibi kadın için de pek çok zorluğu da beraberinde getirmektedir.” dedi.
Kadınların yaşadığı zorlukların en başında geçim sıkıntısı geldiğini belirten Saadet Partisi İlçe Kadın Kolları Başkanı Dikmen;
“ Doğal olarak çalışmak zorunda kalan kadın, çalışma hayatında büyük problemlerle karşılaşıyor. Evine ek gelir getirebilmek için ağır şartlarda çalışmak zorunda kalıyor. Fıtratına uygun olmayan kalan ve zeminde, sosyal güvenceden mahrum, düşük statü ve ucuz işgücü altında çalışmak durumunda kalan kadın, mutsuzlaşıyor. Çalışma hayatı ile ailesi arasında sıkışıp kalıyor. Öyle ki, annelik vasıflarını yerine getirmekte zorlanıyor, varsa evladına hasret kalıyor. Bu konu üzerinde ısrarla durmakta fayda var çünkü aile toplumun temeli, kadın ise ailedeki en önemli unsurdur. Eğer kadın aile içindeki görevini kamil manasıyla yerine getiremezse, çocuklarıyla yapısı bozulmaya başlar. Bugün aile mefhumu ciddi anlamda tehlike altındadır. Çalışma hayatını seçmiş bir kadının şartlarnı, eşitlik ilkesinden ziyade adalet ilkesi üzerine bina ederek düzenlemek devletin vazifesidir. Özelde kadınların, genelde ise tüm insanlığın en büyük sıkıntılarından biri de şiddettir. İnsanlık tarihi incelendiğinde, fiziki güç ve kuvvete sahip olanların, diğer canlıların üzerinde tahakküm uygulamayı, kendilerine hak sebebi saydığını görüyoruz. Bu ‘kuvveti üstün tutan medeniyetlerin’ zihniyetidir. Günümüzde bu zihniyetle yetişen ve topluma katılan bireyler, maalesef, ‘hakkı üstün tutmayı değil, uygulayıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Kadına şiddeti hak sayanlar, töre cinayetleri, çocuk yaştaki gelinler, memleketizin derin yaralarıdır. Kadına uygulanan şiddeti, sadece fiziki şiddeti ile de sınırlandıramayız.
Yanı sıra psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet kadınların büyük mağduriyetidir. Devlet, uygulanan şiddetin önüne geçebilmek için ‘panik butonu’, ‘konuk evleri’, ‘kadına şiddete son’; ‘Alo 183 Hayat Kurtarır’ projeleri ile tedbir almaya çalışıyor. Ancak istatikler gösteriyor ki alınan tedbirlere, çıkarılan yasalara, uluslarası sözleşmelerle, kadının bilinçlendirilmesine rağmen şiddet her geçen gün artış göstermektedir.” değerlendirmesi yaptı.