Son harbi Tebük'ten dönüşünde, Hazret-i Peygamber,
Gelen heyetleri kabul etmekle meşgul idiler.
Dinin kemâle erdiğini görmekle, çok memnundu,
Oğlu İbrahim'de artık büyüyüp, serpiliyordu.
Heyetlerle görüşme bittikten sonra eve gider,
Biricik oğlunu kucağına alır, okşar, öper.
Kalbindeki tüm babalık sevgisini, ona vermiş,
Çünkü evlatların çoğunu, küçük yaşta kaybetmiş.
Hayatta bir İbrahim, bir de kızı Fâtıma kalmış,
İşte, şimdi de biricik İbrahim'i hastalanmış.
İbrahim'in yattığı, Mâriye'nin evine gitmiş,
Oğlunun yüzü solmuş, bakışlarıda çok değişmiş.
Hastalığın elinde bitkin düşen yavruya bakmış,
Hak'ka karşı elden ne gelir yavrum, diye ağlamış.
Gözlerinden iri iri yaş, yüzüne yuvarlandı,
Emr-i vâ'ki Hak oldu, İbrahim hareketsiz kaldı.
Oğlu mâsum ruhunu verdi, göğe doğru yükseldi,
Rasülullah göz yaşları içinde şunu söyledi:
"Emri ilâhi olmasa, va'den yetmiş bulunmasa,
Sonra gelen, evvel gelene katışması olmasa,
Ölümüne daha çok, mahzûn olurduk yavrum"dedi.
Bir müddet, derin bir sûkuttan sonra, şunu söyledi:
"Hak'kın rızasından başkasını, biz söyleyemeyiz,
Ey yavrum! Seni kaybetmenin acısı içindeyiz."
Yanında, Rasülullah'ın ağladığını görenler,
Ya Rasülallah, bundan bizi nehyetmiştin dediler.
"Ben hüznü değil, yırtınıp ağlamayı yasakladım,
Kalbimin merhamet eseridir, akan bu yaşlarım.
Kalp mahzun olur, göz yaşarır, bu engel teşkil etmez,
Kim merhamet etmezse, ona da merhamet edilmez."
İbrahim omuzlarda taşındı, toprağa verildi,
Baba namazını kıldırdı, mezarına su serpti.
Mezarın üzerine bir nişân koyup, şöyle dedİ:
"Ne faydası var ne zararı, tatmin eder diriyi."
Güneş tutulmuştu İbrahim'in defni sırasında,
Bazısı mûcize sanmış, oğlunun ölüm anında.
Güneş, mâteme iştirak ediyor diyenler oldu,
Rasül-i Ekrem bunu duymuş ve ikaz ediyordu.
"Güneş ve ay, Allah'ın ayetlerinden bir nişandır,
İnsanlar öldüğünde tutulmazlar" buyurmuşlardır.