Sevgili Sarayönü Manşet okurları bir süre önce rahatsızlanıp geçirmiş olduğum beyin kanaması neticesinde köşe yazılarına zorunlu ara vermek zorunda kaldım. Şükürler olsun şimdi daha iyiyim. Biraz konuşma zorluğu çekiyorum ama bu yazı yazmama engel değil.
Herkese sağlıklı bir ömür dileyerek bu haftaki yazımı sizlerle paylaşıyorum.
***
Kudüs; yeryüzündeki üç büyük semavi dinin kutsal şehri. Eski Kudüs olarak isimlendirilen bölümünde, bütün yapıları kireç taşından inşa edilmiş, bir garip, hüzünlü, Kenan diyarının elemli toprağı…
Kudüs canlı bir varlıkmış gibi acı çeker. Kıpır kıpırdır. Dünyadaki bütün kadim şehirlerin en ızdıraplısıdır. Öylesine bir ızdırap ki, Arap coğrafyacı ve tarihçi El-Makdis’in “ içi akrep dolu altın bir kadeh” e benzettiği şehirdir Kudüs.
Kudüs, tarihte birçok defa el değiştirmiştir. Her defasında savaşlar yaşanmış, seferler düzenlenmiş, kan akıtılmıştır. Tarih boyunca birkaç defa yok edilmiş, onlarca kez işgal edilmiş, ele geçirilip tekrar tekrar kaybedilmiştir.
Zor bir şehirdir Kudüs. Yaşaması, ibadet etmesi ve özellikle idare edilmesi çok çok zor bir şehirdir Kudüs. Deyimin tam anlamıyla “kurt ile kuzuyu beraber götürmek” anlamı taşır , bu kadim şehri idare etmek.
Kendimi Mezopotamya ‘da güçlü bir bir komutan olarak hayal ederken, hayalimi zirvelere taşıyarak kendimi Kudüs şehrini fethetmiş olarak hayal ediyorum.
Hayalimde idare etmek için kendime öyle bir diyar seçmişim ki, her sokağından farklı bir ilahi nida yükselmekte, bir taraftan ezan sesleri duyulurken, bir başka köşesinde kilise çanları çalınmakta, bir yerinde insanlar namaz kılarken, iki adım ötede ağlama duvarının kenarında göz yaşı döken insanlar çırpınmakta…
O an, Kudüs’ü idare etmenin sihirli sözcüğünün “SAYGI “ olduğunu anlıyorum. Kudüs şehrini öyle bir idare etmeliyim ki, Müslüman olmama rağmen, en az bir Haham kadar Museviliğe, en az bir Rahip kadar hıristiyanlığa saygı göstermeliyim. Hem dinlere, hem de bu dinlerin kutsal mekânlarına saygı göstermeliyim. İnsanların, nasıl bir şehirde yaşadıklarını, bu kadim şehrin, üzerinde yaşayan insanlardan neler beklediğini iyi bilmelerini sağlamalıyım. Bu şehirde yaşayan hiç ama hiç kimsenin, kendisinin bu şehre olan aidiyet duygusunu kaybetmesine müsaade etmemeliyim. İnsanların, nasıl bir beldede yaşadıklarını her an hatırlamalarını sağlamalıyım.
Biliyorum ki, Kudüs şehrinde bütün semavi dinlerin eşit hakları vardır.
Nasıl ki islamın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa burada ise, nasıl ki yüce Peygamberimiz Miraç’a bu şehirden çıktı ise, Hz. İsa Peygamber de bu şehirde doğmuş, yaşamış ve göğe kaldırılmıştır.
Mescid-i Aksa ve Kubbetüs sahra da Müslümanlar için ne anlama geliyorsa , “Via dolorosa yolu” ve “Golgoda Tepesi” Hıristiyanlar için, Hazreti Süleyman’ın Büyük tapınağının bu güne kalan tek yapısı olan batı duvarının da Yahudiler için aynı anlama geldiğini unutmamam gerekiyor.
O an, bu kutsal şehri idare etmek için bir sihirli kelimenin daha olduğunun farkına varıyorum. ADALET.
Evet, yapmam gereken bu şehri idare ederken bütün dinlere kendi dinim imiş gibi saygı gösterirken, şehrin idaresinde ve şehir meclisinde de bütün dinlerin, hatta dinleri içerisindeki mezheplerin eşit oranda temsil edilmelerimi sağlamak.
Evet, çok zor değil bu kadim şehri idare etmek. Tek yapmam gereken SAYGI ve ADALET kelimelerini tam anlamıyla yaşamak ve şehir halkına yaşatmak.
Öyle zannediyorum ki, bu büyülü şehirde yaşayan insanlar da büyülenmiştir. Dışarıdan olumsuz bir etki görmedikleri sürece Zeytindağı kadar koca yürekli insanlar olduklarını zannediyorum.
Dediğim gibi keşke dışarıdan kötü insanların , kötü idarecilerin dokunuşları olmasa…. Yöneticilerin ise bu mübarek beldeyi İŞGAL mantığı ile değil, Allah rızası mantığıyla idare etmiş olsalardı…
Kireçtaşı evlerin arasında dolanıp bağıran tellalların “ duyduk, duymadık demeyin! kudüs' ü fetheden; hazinesinde altınlar, mücevherler bulunan sultan selahaddin ölmüştür! Mezarına amelleri dışında sadece kefen bezini götürebilmiştir!". Nidası ile hayalimden uyanıyorum...