Türk Milli Kültürü son derece zengin ve çeşitlidir. Fakat günümüzde toplumsal değişme sürecinde bazı özellikleri kaybolup gitmektedir. Konumuz olan Yaran Odaları da Milli kültürümüzün en özgün bir kesitidir. Geleneksel olarak Orta Asya kökenli olup, İslâmiyet’in kabulü ile ve bunların Anadolu’daki devamı olan Ahilik Teşkilatı’nın bir parçası olarak günümüze değin uygulana gelmiştir. Yaranlık, eğlence, dinlenme, yardımlaşma, eğitim, toplumsal dayanışma, güzel sanatlar, musiki, edebiyat gibi yönleriyle gerçek bir kültür bileşkesidir.
Bu yazımızda konunun çeşitli boyutlarına değineceğiz. [1]Günümüz Türkiye’sinde sözü edilen bu sohbet toplantılarının bir kısmı yerel özellikleri ve tarihsel geçmişine bağlı icra şekilleri gibi hususları koruyup, geleneksel yapısına uygun olarak, müzik aletleri ve icrasında, giyim-kuşam düzeninde, yemek çeşitlerinde, mekânın yeniden dönüştürülmesinde yapısal ve işlevsel birtakım değişmelere uğramasına rağmen, güncellenerek sürdürülmektedir.[2] Bu şekilde devam ettirilen sohbet gruplarının başında geçmişte Yaran Odaları’nda (Köy Odaları’nda) icra edilen “Yaran Sohbetleri” gelmektedir.
Yaren ve Yaran kelimeleri birbirinden farklıdır. Yarenlik Teşkilatı Orta Asya Türk kültürünün göçler yoluyla Anadolu’ya gelmiş bir uzantısıdır. Ayrıca Yaran’ı ihtiyaçlardan doğan bir serbest zaman faaliyeti ve geçmiş zamanlarda köylere baskın yapan eşkıya çetelerinden korunmak için oluşturulan birlikler şeklinde tanımlayan tanımlar da mevcuttur.
Sarayönü’nde eşraftan itibarlı, saygın, yardımsever kimselerin odaları vardı. Bundan 50 – 60 yıl öncesine kadar faaliyette olan Yaran Odaları’nda yolcular misafir edilir, bu oda sahipleri tarafından yolcunun yeme - içme, dinlenme, hatta çamaşırlarının yıkanması gibi her türlü ihtiyaçları en güzel şekilde karşılanırdı. Oda sahibi gelen misafire:”-Hoş geldin misafirimiz, geldiğin günü biz biliriz, gideceğin günü Allah bilir, istediğin kadar kalabilirsin” derdi. İlçemizde yaptığımız araştırmalara göre köy odalarının bazıları şunlardır:
- İsmail Kara’nın Odası
- Rahim Ülker’in Odası
- Sadettin Solak’ın Odası
- Tokgöz Ailesi’nin Odası
- Hacı Osman Erdem’in Odası
- Kahveci Veysel’in Odası gibi. .
İsmini yazmakla bitiremeyeceğimiz pek çok saygın ailemizin, hemşerilerimizin odaları mevcuttur. Burada asıl düşünmemiz, bilmemiz gereken; geçmişimizdeki dayanışma, birlik, beraberlik, yardımseverlik şuurudur. Bu şuurun günümüzde devamı, gelecek nesillerimize aktarılabilmesidir.
Bu amaçla Sarayönü’ndeki köy odaları hakkında bilgi almak için Sarayönü Shell Petrol’ün sahibi Mehmet Kara amcamla yaptığım görüşme sonucunda elde ettiğim bilgilere göre; Köy Odası sahibi büyük dedesi İsmail Kara’nın 1864-1936 yılları arasında yaşadığını, vefat edince Piri Hüseyin Camii civarındaki bu köy odasının oğlu Seyit Kara’ya intikal ettiğini, Seyit Kara’nın 1940 yılında vefat ettikten sonra evlatları Azime Büyükcengiz, Zeliha Büyükcengiz, Ümmügülsüm Er, Saliha Çelik, Cennet Kara, Yusuf Kara, Mustafa Kara, Ahmet Kara, İhsan Kara’ya intikalinin söz konusu olduğunu ifade etti. Bu tarihlerden anlaşıldığı üzere 1880’li yıllarda, belki de daha önceleri Sarayönü’nde köy odaları mevcuttu. 1940’lı yıllara kadar bu odalarda misafirler en güzel şekilde ağırlandılar.
Yaran Odaları’nda, Yaren Meclisi tarafından, yaşça en büyük, itibarlı, dürüst, saygın, disiplini sağlayan, ciddi kimse “Baş ağa” seçilir. Bu mecliste herkesin ayrı görevleri vardır, sınıflandırma yoktur. Hiyerarşide sadece yaş sırası esas alınır. Meclisteki becerikli, açıkgöz, deneyimli, işini bilen bir genç seçilir, Yaran Meclisi’nin düzenlenmesi, ihtiyaçların tespiti, davet, yemek, çay gibi işlerin organize edilmesi bu genç tarafından yapılırdı. Bu genç, bir nevi Baş ağa’nın yardımcısıydı. Yaran Meclisi; Gençler, Orta yaşlılar, Yaşlılar olmak üzere üç ayrı kısımdan oluşurdu.
Yaşlılar sayıca daha az, itibarca daha ileridir, gençlerin taşkınlıklarına meydan vermezler, teşkilatın danışmanı durumundadırlar. Baş ağalar, Meclis’in baş köşelerinde, diğer yaşlılar ve yaran üyeleri, yaşına göre Baş ağaların yanında otururlardı, gençler ise, en aşağıda edeple, dizüstü otururlar, en ufak bir saygısızca davranışta bulunmazlardı. Yaran Meclisi’nin Baş ağası ve üyeleri tarafından, bu gençlerin adap ve erkân bilip bilmediği, göz altından süzülerek, fark ettirmeden kontrol edilirdi.
Gençlerin oturmasına, kalkmasına, yemesine, içmesine, edeplerine adaplarına bakılırdı. Bu gençlerden birisi için ailesi kız istemeye gittiğinde kız babası Baş ağa’ya bu gencin nasıl birisi olduğunu sorar, danışırdı, Baş ağa ise: “Bu gencin oturmasına, kalkmasına, yemesine, içmesine, edebine âdâbına baktım, Gencin “mecliste dili yok, sofrada eli yok. ” diyerek gencin terbiyeli, edepli olduğunu onaylar, kız babasına kızını gönül rahatlığıyla verebileceğini söylerdi. Buradan da anlaşılıyor ki, “Yaran Odaları” kültürleştirme, sosyalleştirme işlevinin yanı sıra, “Aile Kurumunun kurulmasında danışmanlık işlevi”ni de üstlenmektedir. Toplumsal adalet, yardımseverlik, dayanışma, birlik, beraberlik gibi değerleri korumak, “Yaranın önemli işlevlerindendir. “Yaran Sohbetleri”, Baş ağa’nın oturması ve diğer meclis üyelerinin statülerine uygun olarak yerleşmesiyle birlikte müzikle başlardı.
Yarenler saz eşliğinde fasıllar yaparlar, mahalli türküler söylerlerdi. Ardından enfes yemekler gelir, yemekten sonra kahve ya da çay içilip, hazmı kolaylaştırıcı oyunlar oynanırdı. Bu oyunlar beceri, çabukluk ve zekâ’ya yer veren oyunlardır. Örneğin Fincan Altında Yüksük Oyunu gibi… Müzik ve oyun yönünden yarışlar yapılır, çalınıp söylenir, âşıkların atışmaları dikkatle dinlenir, kimin galip olacağı heyecanla takip edilirdi. Yârenler gazel, divan, koşma okurlardı. Sohbetin belirli bir disiplini vardı. Meclisteki herkes bu disipline uyardı. Saygı ve sevgi gibi ilkeler disiplinin esasıydı. Kimsenin neşesinin bozulmamasına dikkat edilirdi.
Yaranlık kurumu sadece bir eğlence kurumu değildir. Aynı zamanda “Yârân Hukukunun icra edildiği “Yaran Mahkemesidir”. Bu mahkemenin mahiyetinde; sohbetteki uyum, düzen, disiplini ihlâl edenlerin usulünce cezalandırılması söz konusudur. Adap ve erkana uymayanlar sorguya çekilir, hak ettiğince cezalandırılırdı. Mahkemede Baş ağa “Hakim” diğer üyeler ise “Savcı”, “jüri” olarak görev yaparlardı. Yapılan sorgulamada suç işlemiş kimse yoksa sesi güzel bir Yâren Kur’an okurdu. “Yaran Odalarının en kalabalık ve maneviyatının en üst seviyeye yükseldiği zamanlar ise, Bayram namazları çıkışı idi.
Çünkü, Bayram namazlarını kılan Sarayönülü birbirleri ile akraba olan hemşerilerimiz, kendi akraba odalarında toplanarak, akraba ve komşu ailelerle birlikte, getirdikleri bayram yemeklerini birleştirir, fakir fukarayla afiyetle yerlerdi. Bu yemeklerde sadece akrabaların bir araya gelip yemesinden ziyade, fakirlerin doyurulması esas alınırdı. Odalarda yenen Bayram Yemek Sofraları statüye göre kurulurdu. Bu statünün göstergesi yaş ve cinsiyetti.
Yaşlı akrabalar, yaşlı komşular ve yaşlı fakirler birinci sofrada, orta yaşlılar ikinci sofrada, kadınlar ve küçük çocuklar ise, üçüncü sofrada yemek yerlerdi. Tüm bu işlevleriyle “Yaran Odaları”, bir kültürleştirme, sosyalleştirme kurumlarıdır, Diğer bir ifadeyle, “Yaran Odaları “ dayanışma, sorumluluk, paylaşma ve yardımlaşma değerlerinin en yüksek seviyede kazanıldığı Halk eğitim kurumlarıdır.
Sohbetler gençlerimiz için, doğal bir eğitim ve öğretim işlevini üstenmektedir. Gençler, millî kültürümüzü, saygılı olmayı, sorumluluklarını yerine getirmeyi, misafirperverliği, dürüstlüğü, enerjik, çalışkan olmayı büyük ölçüde burada öğrenmektedirler. Geleneklerimizi yaşamayı, samimiyeti, sabırlı olmayı, ahlâklı bir kişiliği yaran sohbetlerinde öğrenmekte ve geliştirmektedirler. Böylece gençler; görgülü, zarif yetişerek toplumsal yaşamı orada yaran odalarında öğrenmektedirler.
[1] TEZCAN, Mahmut Prof.Dr,Bir Yaygın Eğitim Kurumu Olarak Çankırı Yârân Örgütü, 2.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi,31Mayıs-2 Haziran 1990,s.335-351
[2]ATLI, SagıpDr(2018), Türkiye’deki Geleneksel Sohbet Toplantıları
Üzerine Bir Değerlendirme, Millî Folklor, Yıl 30, Sayı 117,s.88-99