Yusuflar sülâlesindendir. Üç erkek bir kız olmak üzere dört kardeştirler. Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı muhitinde Çoban Ahmet olarak tanınmıştır. Sonradan Elma soyadını almıştır. Manevi bir yolla kendisine Hüdâî adı verilmiştir… Hatice Hanım’la evlenmiştir. İkisi erkek dördü kız olmak üzere altı çocuğu vardır. ”
Ümmî olan Lâdikli Ahmet Ağa 26 sene askerlik yapmış bir İstiklâl Savaşı gazisidir. Vatanın kurtuluşundan sonra bir gazi olarak memleketi Lâdik’e dönmüş ve vefatına kadar burada örnek bir şahsiyet olarak yaşamıştır.
Hayvancılık ve tarımla geçimini sağlamıştır. Hayattayken Hüdâî mahlasıyla söylediği şiirlere bugün hakkında torunu Ahmet Elma’nın hazırladığı kitapta yer verilmiştir. Ahmet Ağa halk arasında kerametlerinin anlatılmasıyla ün kazanmıştır.
Bugün Ahmet Ağa ile ilgili olarak halk muhayyilesinde bilinenlerde, kerametlerinin dilden dile aktarılarak gelmesinin önemli bir yeri vardır. Tarafımızdan daha önce Ahmet Ağa’nın tayyi mekan ve tayyi zamanla ilgili kerametleri ele alınmıştı.
Lâdikli Ahmet Ağa’ya ağa sıfatının verilme sebeplerine göz atmamız gerekecektir. Zira Türk anlatmalarında karşımıza çıkan Hızır, pir, derviş, ihtiyar motifi kendisini aksakal olarak gösterirken, İslami renklerle bütünleşen Ahmet Ağa’nın hoca, hacı gibi unvanlarla anılmamasının temel nedeni belirli bir tasavvufi ekol içerisinden gelmemesinden, kendisinin okuma yazma bilmemesinden, maddi durumu iyi olmasının yanında bugün ilk akıllara gelen anlamı itibariyle zenginliğe sahip manasından ziyade, yörede ağa lakabının kullanılmasındandır.
Derlemelerim sırasında kaynak şahsım Halime Kaya, Ahmet Ağa’nın babasının çok yakın arkadaşı olduğunu ve daha çok babasının odasında oturduğundan bahsederken, Şıh Ahmet Dede isimlendirmesini kullanması döneminde özellikle genç kuşaklar tarafından o isimle anıldığını göstermektedir.
Yukarıdaki bilgilerden hareketle Ahmet Ağa’ya göz atılacak olursa onun ölümünden sonra da oğluna emanet olarak bıraktığı ve kendisinden sonra gelecek kişilere vermesi gereken birtakım eşyaları vardır.
Ölümünden sonra bir sabah namazı vakti odasına iki kişi gelir. Oğlu Zekeriya’dan babasının bıraktığı emanetleri kendilerine vermesini isterler. Oğlu babasının da isteği olan emanetleri odasında bulunan sandıktan çıkararak teslim eder.
Bu olay Ahmet Ağanın odasında 14 ağustos 2014’te görüştüğümüz torunu Ahmet Elma tarafından anlatılmıştır.
Görüleceği üzere aslında atalar kültü bağlamında atanın bıraktığı eşyalar nasıl takdis ediliyorsa, âdeta bugün de Ahmet Ağa’nın odası, odasındaki sandık, hocası Hz. Hızır’la birlikte kazdıklarına inanılan kuyunun da bulunduğu Çalıbağ mevkii âdeta kutsal kabul edilip ziyaret yerleri arasına girmesi bugün ile geçmişin benzerliği olarak ilişkilendirilebilir.
***
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ YAYINLARI: 8
TARİH, KÜLTÜR, SANAT, TURİZM VE TARIM AÇISINDAN ULUSLARARASI SARAYÖNÜ SEMPOZYUMU (24-26 EKİM 2014 KONYA) BİLDİRİ KİTABI
Sinan GÖNEN *
*Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi/Türk Halk Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı, sgonen@selcuk.edu.tr.