Şimdi dikensiz bir gül bahçesinde oturmuş tartışıyoruz.
Sen şusun, ben buyum.
Çünkü yerimiz rahat. Kafamıza vuran yok, gittiğimiz yeri soran yok.
Düşman cirit atıyor. Ülkemiz istila ediliyor.
Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Sütçü İmam, Karayılan, Şahinbey, Kara Fatma, Hasan Tahsin, ben şuyum, sen busun demiyor.
Çünkü hepsi aynı vatanın evlatları, oturdukları yer diken dolu.
Rahat değiller.
Bir birlerinin soy kütüğüyle uğraşmıyorlar. Düşmanı tanıyor, ne yapmak istediklerini çok iyi biliyorlar.
Dedem rahmetli anlatırdı. İstiklal Savaşı yıllarında çektiklerini.
Gözleri dolar, yaşadıkları film şeridi gibi önünde akar dururdu. Öyle bir dalardı ki; “Allah, o günleri bu millete bir daha yaşatmasın” diye dua ederdi.
Dile kolay o zamanlar hepsi de dünyanın en güçlü ülkeleri olan yedi düvele karşı, aç, susuz, giysisiz, ayakkabısız, en önemlisi de silahsız bir şekilde kahramanlık destanları yazarcasına savaşmış ve mübarek topraklarımızı düşman çizmelerine çiğnetmemişler.
Eli silah tutan, tutmayan bütün bir millet top yekun asker olmuş! İzmirlisi, Bursalısı, Konyalısı, Trabzonlusu, Erzurumlusu, Anteplisi, Maraşlısı, Urfalısı, Diyarbakırlısı, Vanlısı, Muşlusu tek yürek olmuş, eline silah olabilecek ne malzeme varsa, süngü, mızrak, kılıç, ok, balta, hatta kazma kürek ve sapan almış cephelere koşmuşlar.
Bizlere zincir vurmaya kalkışan ecnebi güçlerini hep birlikte püskürtmüş ve cennet vatanımızı düşmanlardan temizlemişler…
Allah mekanlarını cennet etsin.
Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında bizleri yok etmeye çalışan sinsi güçler bugün bizzat kendileri savaşa katılmasalar da önce Ermeni Asala şimdi de PKK gibi sinsi ve alçak bölücü örgütlerle aynı emellerini sürdürmeye devam ediyorlar.
PKK Terör Örgütü bataklığının şimdiye kadar kurutulamamasının tek nedeni, o gün bizi esir alamayan Avrupa ülkeleri ile bazı sinsi güç odaklarının intikam peşinde koşmalarıdır.
Bunların kurduğu tuzaklar yüzünden Mehmetçik yıllardır kendi toprağında, İtalya’nın pis mayınlarına karşı, Fransa’nın sözde soykırım anıtına karşı, İngiliz’in yeniden depreşen sinsi emellerine karşı, ABD’nin siyonist çıkarlarına hizmet için inançsız bir Kürt devleti kurmak olan körfez hareketlerine karşı, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen Yahudi oyununa karşı savaşıyor.
Bir kısım sorumsuz da oturmuş, ‘Sen şusun ben buyum’ diye tartışıyor.
Çiğiltepeyi unutmuş, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı su havzası olarak duymuş.
Tarihini bilmiyor, ecdadını sevmiyor.
Bir okusa; anlayacak kimin ne peşinde olduğunu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunu.
Bir örnek. Albay Reşat bey.
İngiliz desteğindeki Yunan birlikleri Afyon’a kadar gelmiş. Ecdad ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyor.
Bütün gücüyle bir taarruz başlatmış. Hem de çok büyük bir taarruz. Çiğiltepe alındı mı, zafer de yakın.
Ama nasıl?
Albay Reşat komutasındaki birlik bu yüce görevi üstleniyor. Bundan sonrasını tarihten aktaralım.
“57. Tümen komutanı Albay Reşat beye Büyük Taarruz’un ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin ve ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkilerden biri olan Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis de, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır.
“… 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Tümen bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30’da Mustafa Kemal Paşa telefonda komutana:
– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?
– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
– Başarılar diliyorum.
Mustafa Kemal Paşa (10.45):
– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Mustafa Kemal (11.00):
– Reşat Bey’i istiyorum.
– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım: “Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.”
Saat 11.45, Başkomutanın telefonu çalar:
– Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.”
Bu, milletin zaferidir. Bize dikensiz gül bahçesi bırakmak için yaptıkları mücadelenin başarıyla sonuçlanmasıdır.
Onlar kavga edelim diye değil, kardeş gibi yaşayın diye bize bu vatanı emanet ettiler. Düşmanları denize döktüler.
Unutmayalım…