Hayatımız boyunca , hep uyurken kapanır gözlerimiz değil mi?
An gelecek göz kapaklarımız son kez kapanacak lakin bu defa uyumak için değil , bilakis hakikate uyanacağız…
İşte bu uyanışın adına “ ÖLÜM “ denmiştir.
Bu uyanışı yaşamayanların bilemeyeceği ; yaşayanların ise yaşamayanlara anlatamadıkları yegane tecrübedir ölüm.
Saçımız siyah , defterimiz bembeyaz doğarken , bembeyaz saçlarımız ve elimizde karalanmış defterimiz ile o katıksız gerçeğe uyandığımız vaktin adıdır ölüm.
Namaz kılınmayan ezan ile başlayan ömrü , namaz kılınan Sela ile bitiren hakikattir ölüm.
Tarih boyunca kimine göre vuslat , kimine göre kurtuluş , kimine göre ise hayallerin sonu , yok oluş ve hiçliktir.
Korkunç bir korkudur kimine göre , kimine göre ise “Düğün Günü” dür.
Ne kadar bahtsız bir duygudur ölümden korkmak ? Oysa ölüme Eyvallah demek değil midir gerçek hüner ?
Necip Fazıl’a göre ; “ Ölüm güzel şey , budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber ?” şeklinde satırlara dökülen.
Mevlana’ya göre “ (ölüm) Sana batmak görünür; ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür; ama o, canın kurtuluşudur. “ denilerek methedilen ,
Yahya Kemal tarafından , zirvelerde bir tarif ile “ sessiz gemi” ye benzetilen ve
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
diye anlatılan ölüm ; en yalın , en gerçek , en anlaşılır şekilde Hz. Kur’an’da tarif edilmiştir.
“Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz. “ (Ankebut/57)
Ya Rab ! Bizleri her daim ölümü hatırlayan , ölümün gölgesini üzerinde hisseden kullarından eyle...