Programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü insan hayatında yaşanan zorluklara dikkat çekerek, “Bunların üstesinden gelinebilir ama en zor olanı medeniyet kurabilmek, süper güç olabilmektir. İnsanlık tarihinde binlerce yıldır büyükler yani güçlüler küçüklere, yani zayıf olanlara müdahil olmuştur. Güçlü olan hak hukuk dinlememiş, zayıf olan da hak hukuk arayışında olmuştur” diye konuştu.
Zulme maruz kalmamak için güçlü olmak gerektiğine vurgu yapan Güçlü, “Bir toplum ya da topluluk üç kere yenilirse, yenildiği tarafı taklit etmeye başlıyor. Tarihte on yedi devlet kurmuş bir millet olarak şimdi de biz taklit ediyoruz. Çünkü Allah serveti ve gücü birinde sabit tutmayıp gezdirir” diyerek sözlerine devam etti.
“Osmanlı devletinin iki yüz yıl önceki aydın zümresinin, yenildiğimiz tarafın gerisinde kalmış olmanın tesiriyle, onlar gibi heves etmişti” tespitinde bulunan Güçlü, Aydınlar Ocağının da aydınlatıcı bir vazife görmek üzere kurulduğunu anlatarak sözlerini tamamladı.
Daha sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Kemal Kahramanoğlu Tanzimat’ın her türlü değişimin yaşandığı bir süreç olduğunu tespitini yaparak söze başladı. Tanzimat’tan sonra buhran ve aşağılık kompleksi oluştuğunun altını çizen Kahramanoğlu, “Tanzimat’la birlikte ulemadan aydına geçiş oldu. 3. Selim şehit edildi, Sultan Mahmut’a “gâvur” dediler. Hatta Sultan Mahmut, yapacağı yenilikleri ulemaya kabul ettirebilmek için epey emek çekti” şeklinde ifadeler kullandı.
Aydın tabakasını oluşturan Yeni Osmanlıların başlattıkları muhalif hareketler sonrası kaçmak zorunda kaldıkları ya da sürgün edildiklerini dile getiren Kahramanoğlu, “Çünkü Aydınlar, Ulema gibi devletle iç içe değildi, muhalif duruşluydular. Marjnaldiler ve yabancılaşmış görünüyorlardı” dedi.
Şerif Mardin’in o dönem Aydınları için, “Aydın, fakat entelektüel değillerdi” tespiti yaptığını anlatan Kahramanağlu, “Mardin, pek çok Tanzimat Aydınının, ikinci ve üçüncü sınıf batılı entelektüeli okuyup etkilendiğini ve ihtilâl cemiyetleri kurduğunu savunur” ifadelerini kullandı.
Tanzimat dönemi anlatılırken ‘gelenek’ ifadesiyle kastedilenin din olduğuna vurgu yapan Kahramanoğlu, “Tanzimat modernleşmenin başlangıcıydı ve Osmanlı Aydını gelenek ile modernlik arasında bir orta yol buldu. Bizim de Avrupa gibi Kanuni Esasimiz olmasını isterken bir yandan da fikir hürriyeti gibi konuları savundular.
Fransız İhtilalinde hareketi başlatanlar Kiliseye ve Papazlara muhaliftiler. Bizde ise din ile çatışmaya girmediler ama yeni dünyanın getirdiği ve Cumhuriyete kadar gelen kanun, hürriyet gibi talepler oldu” diyerek sözlerini devam ettirdi.
Batılılaşma yanlılarının Divan şiirine bile karşı duruş gösterdiğini anlatan Kahramanoğlu, “Tanzimat sürecinin Türk Aydınında doğu ile batı arasında gidiş gelişler oluşturduğunu görüyoruz. Bundan da Ziya Gökalp gibi şahsiyetlerin rahatsız olduğu hissediliyor. Ali Suavi ise Medrese tahsili almış ama ‘Arıklı Mücahit’ olarak anılan ve saltanatın dinî olmadığını, halifenin dini boyutu olmadığını söyleyen, hatta ibadet dilinin Türkçe olabileceğini söyleyen biridir” dedi.
Tanzimat döneminde ortaya çıkan taleplerin Cumhuriyet devrine kadar devam ettiğini ve birçoğunun karşılık bulduğunu anlatan Kahramanoğlu, “Osmanlı Aydını bu süreçte dinden referanslar almış, mesela Namık Kemal, ‘Dinde şûra var’ diyerek oluşturulmak istene yönetim şeklinin dine uygun olduğunu anlatmaya çalışmış. Yeniliği savunan İslâmcılar, ‘Modernleşeceğiz ama gelenekten kopmayacağız’ derken, Batılılaşmayı savunanlar ‘Medeniyet bir bütündür, tümüyle alalım’ demiştir” diye konuştu.
Olayları dönemin şartlarını göz önüne alarak yorumlamak gerektiğine vurgu yapan Kahramanoğlu, “İttihat ve Terakki’yi de ideolojik olarak değil, konjonktürel olarak değerlendirmek daha mantıklı olacaktır. Pozitivizmin Türkiye’ye girmesiyle gelenek ve din biraz daha hırpalanmıştır ve bu dönemde intiharlar da başlamıştır. Aliya İzzetbegoviç de; Japonya’ya batı medeniyetinin girdiği tarihlerde altmış kadar aydının intihar ettiği tespitini yapmaktadır” ifadelerine yer verdi.
Tanzimat Döneminde ortaya çıkan Gelenek ile Modernlik arasındaki uyuşmazlığın ve aşırı batılılaşma isteğinin Cumhuriyete kadar sürdüğünü anlatan Kahramanoğlu, “Cumhuriyet bu ikiliklere karşı tam batılılaşmadan yana oldu ve altı yılda müthiş bir kabuk değişimi yaşadık. Cumhuriyetle başlayan yenilikler aslında Tanzimat’la birlikte istenmeye başlamıştı. Mesela o dönemde de ibadetin Türkçe olabileceğini savunanlar vardı” dedi.
Harf devrimine de değinen Kahramanoğlu, “Cumhuriyet devrinde, Harf İnkîlabı gündeme gelince savunanların yanında, ‘Bu kültürel bir katliamdır’ diyenler de olmuş ama Latin alfabesine geçince de methetmişler” dedi.
Türkçülük akımında Mustafa Kemal Atatürk’ün başrolde olduğunu anlatan Kahramanoğlu, “Kemal Tahir, Atilla İlhan, Cemil Meriç gibi aydınlar batılılığa muhalif durmuşlar. Hatta Kemal Tahir batılılaşmayı savunanlara, ‘Bunlar müstemlekeciler’ demiştir. Cumhuriyet tam batılılaşmayı getirdi” diye konuştu.
Bir avuç entelektüelin toplumu dönüştürebildiğini kaydeden Kahramanoğlu, “Tanzimat’tan günümüze, tartıştığımız konularda bir ivme olmadı. Türkiye’de şu an entelektüel yetişmiyor. Zir entelektüel, sürgüne uğramayı da göze alır, evladı iyalden de vaz geçer. Tanzimat sonrası aydınlarımızı, her şeye rağmen takdir ediyoruz, çünkü her şeyi göze alabilmişlerdir. Son entelektüelimiz merhum Erol Güngör’ü rahmetle anıyorum. Onun eserleri yenden okuyup değerlendirmek gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü, günün konuşmacısı Prof. Dr. Kemal Kahramanoğlu’na teşekkür ederek kitap takdiminde bulundu.