Köklü tarihsel bir yerleşim yeri olma özelliğine sahip olan Sarayönü
ilçesi, oldukça zengin bir kültürel yapıya sahiptir. Gelenek ve görenekleri gelecek kuşaklara aktarmak, sürekliliğini ve yaşatılmasını sağlamak bu gelenekleri, ritüelleri ve görenekleri unutturmamak gayesiyle hazırladığımız bu çalışmada Sarayönü’nde unutulmaya yüz tutmuş, “düğün ritüeli” ile ilgili kavramları açıklamaya ve bu kavramlar hakkında bilgi vermeye çalışacağız.
1-Don Düzme: Eski zamanlarda Sarayönü ilçesinde kentlere ulaşım güçlüklerinden dolayı, yılda bir veya iki kez gidilirdi. Düğünler genellikle Eylül, Ekim, Kasım aylarında olurdu. Çünkü çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan Sarayönü halkı, harmanını kaldırır ve ellerine para geçerdi. Aileler evlilik çağındaki genç erkek çocukları için münasip gördükleri genç kıza dünür giderlerdi. O dönemde Sarayönü’nde sadece Şoför İbrahim’in taksisi vardı. Bu araba geniş, kırmızı deriden koltukları olan “Cadillac” marka bir araba idi. Arabanın geniş ön koltuklarına gelin kız ve damadın babası oturur, arka koltuklara gelin kızın annesi, gelin kız, damadın annesi otururdu. Konya’da önce sarrafa gidilir, altın ziynetler alınırdı. Bu ziynetleri düğünde takılmak üzere damadın ailesi alırdı. Sarraftaki alışveriş bitince, genellikle Aziziye camii civarında ve Eski Saray Çarşısı’ndan gelin kıza entariler, ayakkabılar, çantalar, kumaşlar, her çeşit giyim, süs eşyaları, tuvalet takımları, makyaj malzemeleri, parfüm, kolonya, A’dan Z’ye her şey satın alınırdı. Bu sebeple, yapılan alışverişe, hiçbir eksiklik olmadığı için “Don Düzme” tabiri kullanılmıştır.
Gelin kızın alışverişinin yanı sıra, annesine, babasına, dedelerine, ninelerine, kardeşlerine, evliyse kardeşlerinin eşlerine yani gelinin birinci derece yakınlarının tamamına da giyecek, kumaş, ve diğer hediyeler alınırdı.Bu hediyelere “Dürü” adı verilirdi. Kız tarafının yakın akrabalarına alınan bu hediyeler,“Galiyet” ritüeli ile kız tarafına teslim edilirdi. Bu hediyelerin karşılığında Gelin kızın babası da, damadına ve damadının birinci derece yakınlarına kol saati, yüzük, takım elbise, gömlek, kravat, süveter, çorap, ayakkabı, terlik, tıraş takımları, parfüm, kolonya, kumaş gibi çeşitli hediyeleri satın alırdı. Alışveriş bitiminde güzel bir lokantada yemek yenir, tekrar Sarayönü’ne dönülürdü. Damat ve gelinin “Dua” merasimi yapıldığı gün, altınlar, giysiler kız evinden damat evine, damat evinden kız evine takdim edilirdi.
Dua: Gelin kız ve damat adayının sözlendiğinin bir nişanesi olan “Dua ve Yüzük Takma” merasimi yapılır. Kız evinde gerçekleştirilen bu ritüelde eskiden damat adayı bulunmazdı ancak günümüzde “Dua” ritüelinde damat da hazır bulunmaktadır. Damadın ve gelin kızın yakın hısım ve akrabaları gelirdi. Camii imamı evliliğe adım atmanın bu başlangıç gününde evliliğin hayırlı ve muhabbetli olması için dua eder, duanın ardından Gelin kız edeple, hürmetle gelen misafirlerin ellerini öper ve nezaketini, görgüsünü sergilerdi. Oğlan evi tarafından misafirlere ikram edilmek üzere getirilmiş olan dört kilogram “Püskevit” (Bifa bisküvi), bir sandık “yumuşak kıstırmalık lokum” takdim edilirdi, “Her şey tatlı olsun” diye temennilerde bulunulurdu. Misafirler afiyetle,ağız tadıyla bu ikramları yerlerdi.
Nişan Bozma: Duası okunan, lokumu yenilen gelin kız ve damat adayının ailelerinin ve kendilerinin birtakım sebeplerle anlaşmazlığa düşmesi neticesinde nişan bozulurdu. Oğlan evi ve Kız evinin birbirlerine verdikleri hediyeler (altın, entari, giysi vs.) geri iade edilirdi. Bu hediyeler bohça içerisinde geri verildiği için nişan bozmaya “Bohça Atma” tabiri kullanılmıştır.
Baş Bozma: Genellikle düğün haftasında Perşembe günü gerçekleştirilen bu gelenekte yakın akraba ve yakın komşu hanımları, öğle vakti kız evinde toplanırlar. Yanlarında “Dürü” olarak adlandırılan ve “gelin kızın” kendisine, anne babasına, nine ve dedelerine, kardeşlerine ve evlilerse onların eşlerine, hala ve teyzelere hazırlanıp bohça içine konulmuş, kıyafet, çorap, çamaşır, tülbent, havlu, kumaş gibi hediyelikler getirilir. Buna “bohçası gitti” denilir. Baş Bozmada Kız evi, oğlan evinden gelen damadın yakın akrabalarına, Şehriye Çorbası, Tereyağlı Bulgurlu Pirinç Pilavı(Düğün Pilavı), Tahin Helvası, Üzüm-Kayısı hoşafından ibaret yemek ikram ederlerdi. Yemek yenildikten sonra gelin kız, gelen misafirlere çay ikramında bulunur. Çay ikramından sonra oğlan evinden gelen bayanlar, gelin kıza para takarlar. Ardından oğlan evi gelinin omuzlarına çember, çalık, parça kumaş atarlardı Öyle ki, bu omuzlara konulanlar gelinin baş hizasını geçer, bunlar alınır ve yenileri konulmaya devam eder. Bundan dolayı gelin kızın saçları bozulduğu için bu merasim “Baş Bozma” olarak adlandırılmıştır. Bugüne özgü bir diğer gelenek de, günümüzde uygulamadan kaldırılmış olan gelin kızın tüm başına kına yakılmasıdır. Kına yakıldıktan sonra başına Hacı başörtüsü kapatılan gelin kızın saçları iyice bozulur, bu durum günün neden “Baş Bozması” adını aldığını da açıklamaktadır. Gelin kıza alınan altın, kayınvalide adayı tarafından takılır. Başka hiç kimse takamaz. Ancak damat adayının teyzesi, halası, yengeleri, babaannesi ve anneannesi ise kendi hediye takılarını kayınvalideden ayrı olarak gelin kıza takabilirlerdi. Gelin kız ise, buna karşılık çok değerli iğne oyalarından işlenmiş namaz bezi ve çalık hediye ederdi. Namaz bezi genellikle ihtiyar olan hanımlara verilir. Bu ritüele “çalık sokma ritüeli” denilir.
[1]Tarih, Kültür, Sanat, Turizm ve Tarım Açısından Uluslararası Sarayönü Sempozyumu (24-26 Ekim 2014 Konya) Bildiri Kitabı, Aralık 2015,s.298-s.302, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları: Yayın No: 8