Yeni bir hafta ve yeni umutlarla selamlar.
Geçen hafta sohbeti Sarayönü coğrafyasına bakışın girişiyle kapatmıştık ve ortalama tarım toprakları yapısının, genel anlamda literatür olarak kalker, şist gibi isimlerle anılan ama temelde kireçli yapılar olduğundan yani kalsiyum oranının normalden çok olduğu bir yapıdan bahsetmiştik.
Bunun yanında gerek yağmurlarla tabana inen gerekse jeolojik dönemlerde oluşmuş taban sularının orta ama bazen de yüksek derecede kireçli olduğunu söylemiştik.
Bu hafta biraz daha açalım sohbetimizi. Sulardan devam ederek konuya girersek yüzey yani tatlı su kaynakları dışında taban sularının tuzluluğundan bahsetmiştik ama bu tuzluluğun nedeni sadece kireci oluşturan kalsiyum (Ca) değil kısmen de sodyum (Na) dur.
Şimdi kireç deyince hepimizin bilgisi ve fikri vardır da bu sodyum neyin nesi.
En basit açıklamayla bildiğimiz tuzu oluşturan maddelerden biridir. Yemek tuzu denilen şey kimyasal olarak NaCl sembolleriyle yazılan ama açılımı Sodyum-klorür olan yapıdır.
Hep doğallıktan doğayla barışık tarımdan bahsediyoruz ya. Şöyle düşünelim yemeğiniz gerçekten tuzlu… Sürekli tuzlu yemek yemek sizde nasıl bir etki yapar… Ve üstüne sürekli tuzlu ve kireçli su içmek.
İşte Sarayönü’nde doğal yapısında da bu yaşanıyor. Sürekli tuzlu yiyen, üstüne tuzlu su içen tarımsal alanlar. Şu ana kadar, bu anlamda çoğu alanda tuzluluk ve kirecin çok kısıtlayıcı etkisi görülmese de daha uzun vadelerde bu birikim etkisini gösterme tehlikesi bulunmaktadır.
Bu gün ki en basit etkisinden bahsedelim. Ama unutmayın ki tarım da tüm canlılar, en kolayından kendimizden yola çıkarsak, canlı olan her şey, canlı her organizma gibi birçok şeyden etkilenir.
Söyleyeceğim şeyin tek sebebi bu olmasa da 313 kg/da olan Sarayönü durum buğdayı verimi, 323 kg/da olan Konya buğday veriminden düşüktür. 5. 342 kg/da olan şeker pancarı verimi de 6. 612 kg/da olan Konya şeker pancarı veriminin altındadır. Basit bir örnekleme sadece.
Bu konuda bölge üzerinde yapılan bir araştırma taban sularına göre tatlı su denebilecek yüzey sularıyla yıkama yapılmasını, yani yüzey sulama imkânlarının genişletilmeye çalışılarak bu tuzluluğun zaman içinde azaltılmaya çalışılmasını yazmıştır.
Bu anlamda ki önemli tavsiyelerden biri münavebedir. Bu tip sorunların çözümü olan yıkama, topraklarda organik maddenin arttırımı gibi zaman alacak çalışmalar içinde üreticinin geçimini devam ettirmesi içinde önemli önerilerden birisidir “münavebe”.
Kabaca nöbetleşe ekim diyebileceğimiz konu. Zaten bu konuda bölgeyle ilgilenen resmi tarımsal kurumların ya da bakanlığa bağlı yapıların önerileri, çalışmaları var. Hatta bir yasal düzenlemeyle üst üste aynı ürünü eken çiftçilere destek kısıtlaması da getirildiğini okumuştuk haberlerde.
Bununla birlikte bölge açısından güzel bir öneride tuza dayanıklı ürünler yetiştirebilmek. En bilinen ve başlıcaları arpa ve pancardır. Ancak bunun yanında aspir, tritikale gibi yem bitkileriyle birlikte son dönem yıldızı parlayan bu bölgede de yetişebilecek olan ve “dünyanın yeni besini” diye pazarlanan “Kinoa” bitkisi de Konya Ovası için bir tavsiye olarak geçmektedir.
Tabi bu öneriler bölgedeki toprak iyileştirmeler yapılırken hem toprağa hem de üreticiye zaman kazandırıcı orta ve uzun vadeli planlamalar olarak düşünülmektedir.
Bunlar tamamen toprağa ve suya bağlı ön tahminler ve düşünceler olsa da bitkiler doğal olarak iklimlerden etkilenir. İklimin tarımdaki en önemli etkisi ise güneş alma ve yıllık sıcaklık ortalamalarıdır.
Bir önceki sohbetimizde belirtmiştik, Sarayönü bölgesinde ortalama güneş alma süresi 10 saat civarındadır. Bu yaklaşık bir sınır değerdir çünkü bitkiler bu anlamda üç sınıfta düşünülür. İlki kısa gün bitkileridir. Gelişme dönemlerinde 10-12 saat güneş ışığı almakla yetişebilenler.
İkincisi uzun gün bitkileridir. Bunlar en az 12-14 saat güneş görürse yetişebilen bitkilerdir. Son olarak da nötr gün bitkileri vardır. Yani yetişme dönemlerinde güneş ışığı alma sürelerinden çok etkilenmeyen bitkiler.
Konuyu araştırmak isterseniz literatür adı fotoperiyodisite yada Türkçesiyle “bitkilerde ışıklanma süreleri”.
Bu anlamda Sarayönü kısa gün bitkilerine uygun olsa da, aslında sınır değerlerde denilebilir yani kısa gün ve uzun gün sınırında. Yani ıslah anlamında tohum cinsi ve ekim zamanı iyi denk getirilirse ortak çözümler bulunabilecek bir bölgedir. Konunun ışıklanma sürelerinde ise tahıllar, pancar, çilek, ıspanak, patates, ıspanak, yağlık ayçiçeği, domates gibi karma bir liste uzatılabilir.
İklim anlamında diğer bir etkende rüzgarlardır. Sarayönü’ne ait bulabildiğim birkaç araştırmada rüzgar yönünün ortalamasının sabit olmadığı, genel anlamda kuzey rüzgarlarına açık olmakla birlikte, rüzgarın farklı yönlerden farklı şiddetlerde olduğu sonucu çıkıyordu.
Bu farklı yönler, farklı şiddetler yada kuzey ağırlıklı rüzgarlar ise dönem dönem çiçeklenme ve su ihtiyaçlarını değiştirebilecektir. Geçen sene tam bu zaman çiçek açmıştı bu sene neden gecikti sorusu sorduysanız muhtemel cevaplardan birisi rüzgârlanmanın içinde olacaktır.
Buradaki sohbeti kesin bir tavsiye yada kural olarak düşünmeyin. Bu buradaki sohbetin gidişi içinde bölgenin, toprak yapısı, su kalitesi, iklimsel yapısı gibi birçok etken göz önüne alındığında ortaya çıkabilecek tarımsal sonuçların yorumlanmasıdır sadece.
En başta da dediğim gibi bu konunun son karar vericileri en doğru yorumlayıcıları bölgeyi çok iyi tanıyan, kurumlar ve konusunda uzmanlaşmış kişilerdir.
Örneğin gün uzunluğu, tuza dayanıklılık, aşırı su isteği olmaması ve ekonomik getirisi anlamında bölgede pamuk denemeleri yapılmıştır. Bu tip araştırmalar, öneriler emin olun ilgili uzman kurum, kuruluş ya da konuya hâkim kişilerce tüm bu şartlar göz önüne alınarak yapılmaktadır.
Yine bana ayrılan köşenin sonuna geldim diyerek sağlık, esenlik ve selamlarla haftaya kadar vedalaşalım…