Sarıkeçili Yörükleri kültürlerini yaşatıyor

Yaz aylarını, serin yaylalara sahip olduğu için Konya'nın Hadim'deki Aladağ'da geçiren konargöçerlerden Uçar ailesi, kültürlerini yaşatmayı sürdürüyor

Yüzlerce yıllık geleneklerini korumak için çaba gösteren Sarıkeçili Yörüklerinden 4'ü yetişkin 5 kişilik Uçar ailesi, teknolojiden uzakta, yaylalara kurdukları kıl çadırlarda yaşamlarını devam ettiriyor.

Her yıl havaların ısınmasıyla Mersin'in Bozyazı ilçesinden keçi, at, deve ve köpekleriyle yola çıkan aile, 20 günde ulaştıkları Aladağ'da kurdukları kıl çadırda konaklıyor.

Geçimini hayvancılıkla sağlayan Uçar ailesinin en büyüğü 66 yaşındaki "Kuş Ali" lakabıyla tanınan Ali Uçar, AA muhabirine, atalarından miras kalan konargöçer kültürünü gücü yetene kadar yaşatmaya devam edeceğini aktardı.

Uçar, yörük kültürünün daha fazla tanıtılması, yok olmaması gerektiğini belirterek, "Doğma büyüme, ebemden dedemden gelen meslektir. Onlardan bize kaldı. Ben de aslımı neslimi kaybetmemek için bunu taşıyorum. Biz böyle gelmişiz, böyle görmüşüz. Gerçek Sarıkeçili'yiz. Bu kültürü yaşatanlara, sevip de buralara gelenlere, yerden göğe kadar teşekkür ediyorum." diye konuştu.

"Dağın başında gelmiş, dağın başında geçmiş ömürlerimiz"

Ali Uçar'ın eşi 65 yaşındaki Hatice Uçar da eşinin develeri satmaya kıyamadığını, yolculuklarını onlarla yaptıklarını anlattı.

Konargöçerliğin kendilerine atalarından miras kaldığını vurgulayan Uçar, "Biz doğduk, büyüdük, bununla geldik, geçtik. Şimdi yeni yetişenler 'zor' diyor. Zor geliyor ama bize zor gelmiyordu, zor değildi. Dağlarda kendi işimizi yapıyoruz. Anamız, babamız, dedemizden geliyor Yörüklük. Dağın başından gelmiş, dağın başında geçmiş ömürlerimiz." şeklinde konuştu.

Ailenin 27 yaşındaki kızı Fatma Dilekmen, eşi ve 3 yaşındaki oğluyla bu kültürü devam ettirmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Kış mevsimini Mersin'in Bozyazı ilçesinde geçirdiklerini 8 ay ise Toros Dağları'nın yaylalarına çıktıklarını aktaran Dilekmen, şu şekilde konuştu:

"Oğlakların yavrulama dönemlerinde Bozyazı'da oluyoruz, oğlaklar yürümeye başladıklarında 20 günlük bir yolculuğumuz oluyor. Konarak göçerek buraya geliyoruz. Peynirlerimizi, yağımızı, yoğurdumuzu yapıyoruz. Onlarla uğraşırken bir bakmışız güz gelmiş, tekrar yollara koyuluyoruz. Tabii güz vakti farklı oluyor, ekinler, bahçeler olmuyor. Dinlene dinlene gidiyoruz ve dönüşün 2 ay sürdüğü zaman oluyor."

"Ali doğduğundan beri hayat değişti"

3 yaşındaki oğlu Ali'nin doğumuyla hayatın kendisi için daha da güzelleştiğini anlatan Dilekmen, konuşmasına şöyle devam etti:

"Benim günüm keçi gütmekle geçiyor. Sabah saat beşte kalkıyorum, çayı demliyorum. Fazla bir şey yenmiyor ama ne de olsa o çay bir demleniyor. Bir bardak çay içiyoruz, bir iki lokma bir şey yiyoruz. Keçilerin peşinden gidiyorum, keçileri otlatıp geliyorum. Sağım işi olmazsa biraz dinleniriz, diğer işlerimizi yaparız, tekrar keçilerimizi gütmeye çıkarız.

Akşam sekize kadar dağda oluruz. Geri geliriz, yemeğimizi yeriz. Gelenimiz olursa oturup bir sohbet ederiz. Gelen olmazsa yorgun olduğumuz için yatarız. Ali 3 yaşında, bizden çok ebesi ilgileniyor. Biz öğlen boşluğunda görebiliyoruz. Akşama doğru geldiğimde uyumuş oluyor. Gündüz 'Dur Ali', 'Vur Ali' hiç dur durağı yok ama evimizin neşesidir. Ali doğduğundan beri hayat değişti."

Hayvanlar açısından kurt saldırılarının sıkıntı olduğuna işaret eden Dilekmen, her şeye rağmen Yörük kültürünü severek devam ettirdiklerini dile getirdi.

Dilekmen, temiz hava ve doğal yaşamla içiçe olmanın keyifli olduğu gibi zor tarafları da olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bazen ışıksız kalıyoruz. Daha da önemlisi bir çamaşır makinemizin olmasını çok istemişimdir. O da olmayınca hep elimizde yıkıyoruz. En zorlandığımız yer burası. Dağdayız, temiz havadayız, doğal yaşamdayız. Doğal gaz kokusu, çöp kokusu yok. Bundan dolayı biraz zenginiz. Doğduğumuzdan bu yana bu hayatın içinde olduğum için bana zor gelmiyor.

10 kardeşiz 3-4 tanesi yerleşik hayatta ama biz severek yapıyoruz. Yörük kültürünü bilmeyenler gördüğü zaman merak ediyorlar. Tabii ki herkes bilsin, görsün, duyrulsun isterim. Herkes dört odalı dam içinde yaşamıyor. Bizim tek odalı kıl çadırımız var. Gücümüzün yettiği kadar, yapabildiğimiz kadar, son noktaya kadar bu geleneği yaşatmaya çalışacağız."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Haberleri