Esnaf köşemizin bu haftaki misafiri lokanta sektöründe faaliyet gösteren Ahmet İnli. Çocukluk yıllarından bu yana esnaflığın içinde yetişen Ahmet İnli, otogar yanında işlettiği marketi kapatmasının ardından çeşitli ara işler yaptıktan sonra Turkuaz lokantasını açtı. Girişimci bir ruha sahip olan Ahmet İnli, "Ticarette paranı kaybettiğin zaman değil, vazgeçtiğin zaman batarsın. Ticaret demek mücadele demek. Ben ilçemi çok seviyorum. Burada kazandığımı yine buraya yatırıyorum." diyerek anlatıyor hayat felsefesini. İşte Ahmet İnli'nin yaşamı ve esnaflık hayatı:
Çocukluktan esnaf yetiştik
1983 Sarayönü doğumluyum. İlkokulu, Merkez ilkokulunda okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra Endüstri Meslek Lisesi'ne gittim. Elektronik bölümünü bitirdim. Ama bu zamana kadar bitirdiğim bölümle alakalı hiç bir iş yapmadım. Esnaf geldik, esnaf gidiyoruz. Babamın 1982'den beri işlettiği bir marketi vardı. Bizim hayatımızda orda geçti. Okuldan kalan zamanlarda sürekli marketteydim. Lise bittikten sonra sürekli markette durmaya başladım. 2002'den 2010'a kadar marketin başında durdum. İlçede büyük zincir marketler artınca tutunamadık battık. Orayı kapatmak zorunda kaldık. Marketi kapattıktan sonra üniversitenin kantinini çalıştırmaya başladık. Kantini halen çalıştırıyoruz. Kantini ilk aldığımız zamanlarda 1200 öğrenci vardı. Muazzam bir iş potansiyelimiz vardı. Şimdi 20 öğrenci var. Sadece bizim buraya mahsus değil, tüm iki yıllıklarda durum böyle.
Kardeşlerimle lokanta açtım
2010 yılında askere gittim. Askerden gelince mantar sektörüne girdim. Üniversitede işler azalmaya başladığı için ek işler arıyordum. Bir sene mantarcılık yaptık. Mantardan umduğumuzu bulamadık. Mantar bizim ilçede tutmadı. Tutmamasının nedeni ilçemizin iklimi. Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olduğu için bizim burada olmadı. Mantarın istediği iklimi sağlayamadık. Mantardan sonra bir yıl domates ektim. Domatesten biraz para kazandık ama umduğum kadar olmadı. Sonra lokanta sektörüne girdim. Bir sene ortak lokantacılık yaptım. Bir sene de ortağı olduğum lokantayı kiralayıp çalıştırdım. Sonra kendi lokantamı açmaya karar verdim. 2015 yılında Turkuaz adıyla lokantamızı kardeşlerimle beraber açtık. Lokantayı açarken hiç tereddüt etmedim. Bir kardeşimi etliekmek ustası olarak yetiştirdim, bir kardeşimi sulu yemek ustası olarak yetiştirdim. Birisi şef garson oldu. Bende işleri organize ettim.
İnandığım işten dönmedim
Benim maksadım kendi işimi yaparken kardeşlerimi etrafımda toplamaktı. İstediğimi de başardım. Bu işlerin yanı sıra sürekli hayvancılık da yaptık. Bizim evimizde küçükbaş hayvan hiç eksik olmaz. Babamla beraberiz zaten. Ayrımız gayrımız yok. 2017'de Turkuaz çiftlik evini açtık. Orada güzel bir konsept oluşturalım dedik. Olmayan bir hizmeti getirdik ama nüfustan dolayı beklediğimiz talep olmadı. Kilo ile et, ızgara, serpme kahvaltı gibi hizmetler veriyordu. İstediğimiz potansiyeli yakalayamayınca düğün, nişan gibi işlere mekanı kiraya vermeye başladım. Çocukluktan beri ticaretin içinde olduğum için inandığın işten dönmedim. Her fırsatı değerlendirmeye çalıştım.
Ticaret mücadele demek
Bu sene bir vesile ile siyasete de girdim. Ben siyasetle çok alakası olan biri değilim. Nafiz Başkan sevdiğim dürüst birisi olduğu için yanında olmak istedim. Biz desteklemek isteyince uygun görüldü. Seçimlere katılarak belediye meclis üyesi seçildik. Yapmadığım iş kalmadı. Çok battık çıktık ama şimdi yanıma 20 kişiye istihdam sağlıyorum. Ticarette paranı kaybettiğin zaman değil, vazgeçtiğin zaman batarsın. Ticaret demek mücadele demek.
7/24 açığız
Lokanta sektöründe yeniliklere hep açık olmak zorundasın. Hizmette bir sınır yok. Hep daha fazlası, hep daha fazlası. Riskleri fazla ama Sarayönü'nde markalaşmayı başardık. Biz burada 7 gün 24 saat hizmet veriyoruz. Sadece harman zamanı değil yılın 365 günü 24 saat boyunca hizmet vermeye devam edeceğiz. Bir insan ne zaman isterse gelip burada yemek yiyebilecek. En kaliteli eti, en kaliteli sebzeyi tedarik etmek için uğraşıyoruz. Müşterilerimizi en iyi şekilde ağırlamaya çalışıyoruz. Bizim işte hijyen çok önemli. İnsanlar yiyecekleri yemeğin ve mekanın temizliğine çok dikkat ediyorlar. Bu sektörde güven çok önemli. Müşterinin güvenini kaybettikten sonra bir daha kazanmak mümkün olmuyor. Bu yüzden sürekli diken üzerindeyiz.
Köylü artık hazır yiyor
Sarayönü tarım ve hayvancılıkla geçinen bir çiftçi memleketi. Piyasanın durumu bu sene biraz sıkıntılı. Ülke genelinde zaten ekonomik bir sıkıntı var. Birde bu sene harman çiftçinin beklediğinin altında geçince bir durgunluk meydana geldi. Bizim Sarayönü'nde esnafın en büyük sıkıntısı dönmeyen veresiyeler. 2010 yılında bakkalı kapattığımızda 25-30 bin lira piyasa alacağımız kaldı. Ha keza burada veriye ile iş yapıyoruz. Borcuna sadık olanlara, gününde getirenlere bir şey demiyorum ama yazdırıp bir daha kapının önünden geçmeyenler var. Köylerimizde gidişat da hiç iyi değil. İnsanlar ineğini, danasını, koyununu satıp TOKİ'den ev alıyor veya Konya'ya gidip asgari ücretle işe giriyor. Köylü artık üretmiyor. Hazır tüketiyorlar. Köylülerin birçoğu yumurtasını bile bakkaldan alıyor. Köylü sütü, yoğurdu, peyniri, ekmeği bakkaldan aldıktan sonra ne anladık bir bu köylülükten.
Kazandığımı ilçeme harcıyorum
Ben yaptığım işlerde çok para kazanacağım diye yola çıkmadım. İnandığım işi yapmak için yola çıktım. Yaptığım işleri severek isteyerek canı gönülden yaptım. Evdeyken sabah olsa da işime gitsem diyorum. Cumartesi, pazar, bayram hiç bir tatilimiz yok. İlçemizde bazı hizmetlerde çıtayı yükselttik. Artık akşam saat 22:00'de, 23:00'te künefe yemeğe gelen aileler oluyor. Ben bu memleketi çok seviyorum. Yaptığım her işi burada yapmaya çalışıyorum. Buradan kazandığımla buraya yatırım yapıyorum. Ben gelecek 5-10 yıl içerisinde Sarayönü'nün çok güzel bir ilçe olacağına inanıyorum. Bu arada yakın zamanda belediyenin ofis ambarından dönüştürdüğü dükkanlardan bir tanesini aldım. Orada da sürpriz bir iş yapmayı planlıyorum.