TOPRAK MİKROBİYOLOJİSİ

Selam ederek bu haftaya şöyle başlayalım. Daha önceleri toprak analizleri ve toprağın gücü demiştik.Topraktaki besinleri ya da elementleri görüp, bu sonuçlara göre ürün seçmekten, ekeceğimiz ürüne ne kadar gübre atacağımıza...

Selam ederek bu haftaya şöyle başlayalım. Daha önceleri toprak analizleri ve toprağın gücü demiştik.

Topraktaki besinleri ya da elementleri görüp, bu sonuçlara göre ürün seçmekten, ekeceğimiz ürüne ne kadar gübre atacağımıza kadar birçok şeyi görebileceğimizi konuşmuştuk.

Tam da bu nokta da o sonuçlara göre “İŞ”i bilen birileri size diyebilir ki şu kadar ve şu gübreden atarsan dekarda 500 değilde 750 kilo alabilirsin. Doğrudur. Alabilirsiniz. Diyelim bunu yıllarca yaptınız. Peki hiç dikkat ettiniz mi, toprağın ve bitkinin istediği her şeyi verdiğiniz, sulamayı doğru yaptığınız halde toprakta bir yorgunluk olduğunu eskisi kadar canlılık kalmadığını.

Özellikle İş diye bahsettim çünkü işle doğa farklı şeylerdir.

Her şeyi “İŞ”inizin kurallarınıza göre doğru yaptığınız halde toprağın gittikçe küskünleşmesinin sebeplerinden en önemlisi toprak mikrobiyolojisi denilen konuya girer. Normal hayatta bizim mikrop dediğimiz gözle görülemeyecek canlıların topraktaki çeşitliliği, varlığı konusudur bu.

Toprakta bitkilerin haricinde gözle görülmeyen bir yaşam ve canlı dünyası daha vardır ve bunlar sürekli birbirleriyle etkileşim halindedir. Klasik azot fosfordan tutun da demir, bakır gibi metalik besin elementlerini bile tutan alınabilir hale getiren milyonlarca gözle görülmeyen canlı vardır.

İşle doğanın ayrımı tam da burada başlar. Pahalı ama başka bir sınıf toprak analizi de yaptırıldığında size bu canlıların varlığını ve sayısını söyleyebilir. Çoğumuzun göz ardı ettiği şey ise bu gözle görülemeyen canlıların dünyasıdır.

Bu öyle bir yaşam ortamıdır ki bir şekilde birbirine bağlıdır. Bir mikroorganizma grubunun oluşumu başka bir grubun oluşumunu etkiler yada sebep olur. Birbirine çoğu anlamda zincirleme giden mikro yaşam ilişkileridir ve toprak havasız değilse, aşırı su altında kalmamışsa yani toprak şartları olumsuz değilse bu mikro hayat toprak içinde tarım içinde faydalıdır.

İşte biz tamda bu  noktada, özellikle nitrat ağırlıklı gübrelerde ve ilaçlarla bu gözle görülmez hayata çok ciddi zararlar veriyoruz. Onların yaşam zincirini, birbirini tetikleyen, destekleyen sonuçta da toprağı yaşayan bir canlı olmaktan çıkartıp gübrelerle verim alabildiğimiz ölü haline getiriyoruz. Koca tarlaları aslında yaşayan bir halden devasa bir saksıya dönüştürüyoruz.

Örneğin toprağınız bu anlamda fakirse ya da fakirleşmişse topraktaki faydalı azot yapılarının parçalanıp amonyak ve amonyuma oradan da bitkiye yarayışlı Azot formuna dönüşmesi zinciri kesiliyor ve kimyasal zincir toprağı zehirleyecek fenol ya da amin denilen maddelere dönüşüyor.

Bu olay toprağın havasız kaldığı şartlarda da oluşabilir hava olsa da toprak mikrooganizmaları yetersiz kaldığında da oluşur. Havasız şartlarda bu olay yüzünden toprakta kötü kimyasalların oluştuğu anlarda toprakta çürük yumurta kokusu, hava olsada oluştuğundaysa amonyak kokusu yani kapalı bir ahıra girdiğinizdeki hayvan idrarı kokusu alırsınız. Benzer bir olay ürenin parçalanmasının yüksek sıcaklık etkisiyle amonyağa dönüşmesiyle de oluşur.

Toprakta amonyak birikimi ise genel anlamda zaten kireçli olan bölge topraklarını daha alkalileştirir. Yani P hını 7 den yukarı doğru daha da arttırır.

Haftaya bu konuda daha net örnekler, daha teknik bilgiler paylaşmak umuduyla bu haftayı sonlarken, bunları da göz ardı etmeyelim demek anlamında bir girişti sadece.

Azotsa azot. Gübreyse gübre… Verdik işte. Niye böyle oldu nun cevaplarını buluyoruz zaman içinde.

Sizinle ilk tanıştığım haftalarda anlatmaya çalıştığım şeylerdi bu konular. Toprak ta bitkide hayvanda eşit oranda canlı varlıklardır. Birisi sesiyle, birisi yaprağıyla diğeri ise rengi, kokusu, sertliğiyle bizimle konuşur.

İşimiz toprakla yani doğayla. Doğayla barışık olarak bu işi sürdürmeden sadece İŞ mantığıyla bakarsak hiç fark etmediğimiz düşünmediğimiz hayat zincirlerini alt üst ederiz.

Kendimizden yola çıkalım. Doymak yetiyor olsaydı sadece ekmek yiyerek ve su içerek hiç hastalanmadan uzun yıllar yaşayabilirdik.

Zaman içerisinde daha farkında olarak, daha doğayla barışık ama uzun vadeli üretimler yapmak umuduyla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri