Ecdadımız, Sultanımız Fatih Sultan Mehmet Han’ın ordumuzla İstanbul’u fethetmesinin üzerinden 567 yıl geçti.
İstanbul’un fethi ile bedeli de ödenerek camiye çevrilen Ayasofya Camisi nedendir bilinmez 24 Kasım 1934’ te Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935’ te ziyarete açılmıştı.
Çan sesi yoktu. Ama ezan da susturulmuştu.
Ayasofya’nın bu durumunu içine sindiremeyen ülkenin evlatları mitingler yaparak isyan ediyor, şairleri şiirler sıralıyordu.
Karar kendinden olunca millet için, için ağlıyordu.
Zaman zaman Serdengeçti’nin;
“Ey İslam'ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Ayasofya ses vermiyor,
Ayasofya bir hoş,
Ayasofya bomboş!...
Fethin, Fatih'in mabedinden kitab-ı mübini,
Bu ulu dini kaldıran kim?
Dinimize, imanımıza saldıran kim?
Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!... şiiri tüm yüreklerde yankılanıyordu.
Çok şükür Ayasofya sevenlerine kavuştun.
Yıllardır seni bizimle buluşturma çabası veren rahmetli 54. Hükümetin Başbakanı Prof.Dr. Necmeddin Erbakan hocamıza Allah’ım gani gani rahmet eder inşallah.
Seni bizimle buluşturan Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm emeği geçenlerden Allah’ım razı olur inşallah.
Ne mutlu sana Ayasofya. Cemaatinle, ezanınla buluştun.
Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un 1453 yılında fethi ile birlikte camiye çevrilmiş, çeşitli tarihi belgelerde harap durumda olduğu belirtilen yapı İstanbul’un fethinden sonra hiçbir tahribata uğratılmadığı gibi, yapılan güçlendirme ve onarımlarla günümüze kadar en iyi şekilde korunmuştur. Ayrıca Osmanlı mimari unsurları ile yapılan ilave ve eklerle de kutsal bir mekân ve ibadethane olarak varlığını sürdürmüştür.
İşte bu Osmanlı medeniyetidir.
Şimdi Cuma Namazı ile birlikte yeniden ibadete açılan Ayasofya için Papalık ve Yunanistan yas ilan etmiş.
Malazgirt Zaferi, Sırp Sındığı Zaferi, Kosova Zaferi, Niğbolu Zaferi, İstanbul’un Fethi, Mohaç Zaferi, Preveze Deniz Zaferi, Çanakkale, Kutul-Amare ve İstiklal Harbi sonunda da Papalar hep yas ilan etmişlerdi.
Bu papalar, Almanya da ırkçıların diri diri yaktıkları Türk aileler için hiç yas ilan etmediler.
Filistin de, Keşmir de, Çeçenistan da, Irak’ta, Suriye de, Libya da, Yemen de, Sudan da, Somali de, Bosna da binlerce Müslüman evladı katledilirken bu papalar hiç yas ilan etmediler.
Kendi ülkemizde Mehmetçiğimizi, polisimizi, masum halkımızı katleden PKK piçlerine hep arka çıktılar.
Kininizde geberin.
Cehennemin dibine kadar yolunuz var.
Endülüs’ün başkenti Kurtuba da Müslümanların yaptığı Ulu Cami, Katedrale çevrilince niye yas tutmadı bu papazlar.
İspanya da Müslümanların eseri olan küçük mescitlerin bile kiliseye çevrilmesi için emir veren papazlar, Müslümanların kendi camilerine girişine de asla izin vermediler.
Dünya da yaşanan zulümlerin tamamında Papaların bilgisi olduğuna inanıyorum. Suriye de suçsuz günahsız halka bomba atmaya giden Rus uçuklarını papazlar tütsülemedi mi?
Daha yakın tarihimizde Balkanlarda sadece Müslüman oldukları için halka yapılan zulümler unutulmadı.
Anlatılmayacak acılar yaşattılar. Osmanlı eserlerini yıktılar, yaktılar.
Müslümanlar sokaklarda işkence ile öldürüldü. Hatta yakıldılar, sürüldüler.!
Papa’nın orduları Ortaçağ’da Kudüs’e Haçlı Seferleri düzenlerken önce Bizans’a uğrarlar ve Ortodoks Kilisesine bağlı Ayasofya’yı talan ederler, ikonaları kırarlardı.
Şimdi niye yas tutuyorsunuz.
İçimizden de yas tutanlar varmış
İstanbul’un fethinden Çandarlı Halil Paşa da çok rahatsız olmuştu.
Hoca Akşemseddin ve Sultan Fatih ile ordusu şimdi ayağa kalktı.
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça kendisinde güç ve kuvvet bulacaktır..!” sözü boşa söylenmemiş.
Hasta-hasta sefere çıkan padişahların işi sadece saraylarda kadınlarla içip eğlenmek olsaydı “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi-İlâhı Kelimetullah davası ve Kızıl Elma efsanesi” nasıl vücut buldu.
Sevgili Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş FATİH SULTAN MEHMET HAN ile ordusunun ve hocalarının, ordusuna asker yollayan anaların ve babaların kabirleri nur, ruhları şad, mekanları cennet olsun diye dua ederiz.
“Büyük Kartal öldü. Kurtulduk!" diyen Haçlılar da unutmayın; “Biz bir ölür bin doğarız.”