Geçmişten günümüze "Sarayönü"
Konya Şer'iye Sicillerinde Bulunan Sa'îd-İli Nâhiyesi İle İlgili Bazı Kayıtlar (1690-1740) (2)
Darb ve yaralama davaları ile ilgili kayıtlar
Sa'îd-ili Nâhiyesi ve köylerinden Konya Mahkemesi'ne intikâl eden ve şer'iye sicillerine kaydedilen bu tür olaylarla ilgili tespit edilen belgelerin sayısı 4'tür. Bu belgelerin 3'ü Sa'îd ve biri de Sarây-ini köyüne âittir. Sarây-ini köyüne ait darb hadisesi Konya'nın Karakayış Mahallesi'nden es-Seyyid Halil bin el-Hâc Himmet nâm kimesnenin başına gelmiştir. es-Seyyid Halil, Konya Mahkemesi'nde Sa'îd-ili Nâhiyesi'ne tâbi' Sarây-ini köyünden Veli bin el- Hâc Ali adlı kişiyi da'vâ ederek: ‚târîh-i kitâbdan on beş gün mukaddem Ağıl nâm mevzi'de merkûm Velî beni değnek ile darb eyledi merkûm Velî'den su'âl olunup takrîri tahrîr ve mûcib-i şer'îsi icrâ olunmak matlûbumdur‛ deyince, Veli iddiayı inkâr etmiştir. Bunun üzerine da'vâcı Halil'den iddiasını ispatlaması istenmiş, ancak o, üç gün süre taleb etmesine rağmen bu süre içinde iddiasını ispatlayacak şÃ¢hit gösterememiştir.
Ölümle sonuçlanan olaylar ve ölüm keşfi ili ilgili belgeler
Bu konu ile ilgili Sa'îd-ili Nâhiyesi ve köylerinden gelen ve Konya şer'iye sicillerine kaydedilen 7 adet olay tespit edilmiştir. Bunlardan 4 Lâdik, diğerleri de Absarı, Medân ve Sarây-ini köylerinden mahkemeye gelmiştir. Bu belgeler genellikle çeşitli sebeplerle ölmüş olan kişilerin ölüm sebeplerinin keşfi ile ilgilidir. Ölüm keşif belgelerinde, genellikle, mahkeme tarafından görevlendirilen ehil bir kimse ile vâli veya onun mütesellimi tarafından ta'yîn edilen bir kimse ölüm mahalline göndermekte ve bu kişiler yanlarında bulunan en az iki kişi ile birlikte cesedin bulunduğu yere giderek, ceset üzerinde tetkîkler yapmakta ve ölüm nedenini tespit edip durumu mahallinde yazmakta, arkasından da mahkemeye gelerek olayı bir de kadı huzurunda anlatıp kayda geçirtmekteydiler. Meselâ konu ile ilginç örneklerden biri kazâ sonucu ölen Lâdikli Ali bin İsmail'in oğlu küçük Ali'nin keşfidir. Baba Ali, Konya Mahkemesi'ne gelerek, bir gün önce küçük oğlu Ali'nin, köyde bulunan evinin duvarı dibinde dururken, kazâ ile duvarın üzerine yıkılıp öldüğünü ve yerine gidilerek keşf olunmasını istemiştir. Bunun üzerine keşif için mahkeme tarafından Mevlânâ Mehmed Efendi ibn İbrahim Efendi görevlendirilmiş, o da Eyâlet-i Karaman vâlisi Ali Paşa'nın mütesellimi Hüseyin Ağa tarafından bu husûs için mübâşir ta'yîn edilen Mahmûd Beg ve bir heyetle birlikte Lâdik'e gitmiş; küçük Ali'yi duvar altında ölü olarak bulmuşlardır. Yapılan keşif neticesinde çocuğun vücuduna bakıldığında, bütün vücudunu duvar basup birkaç gün cesedi beklediğinden şişmiş olduğu görülmüştür. Mevlânâ Mehmed Efendi durumu olay mahallinde kayda geçirdiği gibi kendisi ile birlikte gönderilen Mehmed Beşe bin Mustafa ile mahkemeye gelerek kadıya anlatmış ve durum kaydedilmiştir. İlginç ölüm keşfi olaylarından biri de, yine Lâdik'de meydana gelen bir ölüm hadisesidir. Olayı yerinde görmek ve keşfetmek üzere Konya mahkemesinde Hasan Halîfe ibn Mustafa Sa'îd-ili Nâhiyesi'nde Lâdik nâm karye-i kebîrde Hasan Beg ibn Ahmed Paşa'nın evine varıp burada kurduğu mahkemede Hasan Beg'in yetişkin oğlu Mustafa, zevcesi Asiye nâm hatun ile Hasan Beg huzurunda şöyle konuşmaktadır: Târîh-i kitâbdan bir gün mukaddem bir re's ata süvâr olup tavşan sayd itmek içün karye-i mezbûre hâricinde ata sür'at verdiğimde atdan nüzûl idüp bir bağ duvarına çıkup bir tavşan görüp ahz itmek içün ziyâde hırsımdan kendimi zabt idemeyüp atladığımda bi-kazâillahi te'âlâ düşüp sol kıçım kırılup kendi sun'um ile mecrûh olmuşdur bu cerhin te'sîrinden nâşÃ® bi-emrillahi te'âlâ fevt olursam dem ve diyetim içün bir ferddentaleb ve da'vâ olunmasın' demiş ve Hasan Halife de adı geçen yaralının söylediklerini yerinde kayda geçirmiştir. Ancak aradan üç gün geçtikten sonra Hasan Beg tekrar Konya mahkemesine gelerek oğlu Mustafa'nın vefat ettiğini ve tekrâr keşfedilerek defni için izin istemiştir. Fakat mahkeme daha önce keşfinin yapıldığını ve tekrar yeni bir keşfe ihtiyâc olmadığını belirterek Mustafa'nın defnine izin vermiştir. İlginç olaylardan biri de Sarây-ini köyünden İbâd'ın ölüm hadisesi ve keşfidir. Olay 10 Temmuz 1739 tarihinde kayda geçirilmiştir. Olayın keşfi için mahkeme tarafından Mevlânâ Ahmed Efendi ibn Hasan Efendi görevlendirilmiş, o dahi Sa'îd-ili Nâhiyesi'ne tâbi' Sarây-ini köyünden olup üç gün önce boğularak ölen İbâd bin Hüseyin adlı kimesnenin adı geçen nâhiyeye tâbi' Yenicekaya köyü yakınında bulunan Kökez Mezra'ası'ndaki çay kenarında İbâd'ın cesedi üzerine varup keşf ettiğinde, vücudunun hiçbir yerinde aslâ yara eseri olmayup boğularak öldüğü tespit edildikten sonra, durum İbâd'ın kardeşleri Ömer ve Süleyman'dan sorulmuştur. Onlar da kardeşleri İbâd'ın ‚üç gün önce bu mevzi'a çayır biçmek içün araba ile gelip yunayım deyu çaya girüp yunurken gark olup işbu mu'âyene olunan vech üzere fevt olmuşdur bir kimesnenin sun' ve te'addîsi yokdur ahâli-i karyeden ve sâ'ir bir ferden müteveffâ-yı merkûmun dem ve diyetine müte'allık aslâ da'vâ ve nizâ'ımız yokdur‛ demişlerdir. Bunun üzerine Ahmed Efendi olayı mahallinde yazmış ve mahkemeye gelerek durumu kayda geçirtmiştir. Yalnızca kazâ sonucu ölenlerin değil, çeşitli şekillerde öldürülenlerin de keşiflerinin yine mahkeme tarafından görevlendirilen kimseler tarafından olay mahallinde yapıldığı görülmektedir. Meselâ Sa'îd-ili Nâhiyesi Lâdik köyünden olup Akkinisâ nâm mevzi'de maktûl bulunan tahmînen 12 yaşında olan Ali bin Hasan'ın keşfi bunlardan biridir. Ali'nin keşfi için mahkeme tarafından Mevlânâ Muslî Efendi ibn Mustafa Efendi irsâl olunup ol dahî Eyâlet-i Karaman'a mutasarrıf vezîr Ahmed Paşa'nın mütesellimi el-Hâc Hüseyin Ağa tarafından bu husûs için mübâşir ta'yîn olunan Eyûb Beg ve bir gurup kimse ile adı geçen köye varıp Ali'yi kendi evinde maktûl bulup, keşfettiklerinde, boğazında, bileklerinde, dizlerinde ip beresi olduğu ve boğazı sıkılarak boğulduğu; ayrıca yüzü, başı sürtük ve vücudunun büyük bir kısmının berelü olup ma'kadının da parçalanmış olduğu görülmüştür. Bir başka öldürme hadisesinde yapılan keşif de yine Lâdik köyünde gerçekleşmiştir. Bu da başına öğendire ile vurularak öldürülen Deli Hasan'ın keşfidir. Konya Kazâsı'na tâbi' Lâdik köyü ahâlisinden bir gurup kimse mahkemeye gelerek: ‚Târîh-i kitabdan üç gün mukaddem Deli Hasan nam kimesne karye-i mezbûre tevâbi'inden Murdar-oluk nâm mezra'ada Mehmed bin Yusuf ve Osman bin Sinan Beg nam kimesnelerin harmanlarına varıp atından inip merkûm Mehmed'e tutmak için atını verip ol dahi yedinden atını kaçırmağla mezbûr Deli Hasan merkûmân Mehmed ve Osman ile mücâdele üzereler iken mezbûr Deli Hasan'ı merkûm Osman ardından tutup mezkûr Mehmed öğendire ta'bîr olunur asa ile merkûm Deli Hasan'nın başını darb ve şak ve mecrûh edip kanglı ile mecrûhen karye-i merkûmede Sinan Beg'in menziline getirmeleriyle mecrûhen fevt olmuşdur cânib-i şer'den üzerine varılıp keşf ve tahrîr olunması matlûbumuzdur‛ dediklerinde mahkeme tarafından Mevlânâ Receb Efendi ile Karaman Beylerbeyi Ali Paşa'nın mütesellimi Hüseyin Ağa tarafından bu husûs için mübaşir ta'yîn olunan Musa Ağa ve bir gurup kimse gönderilip bunlar adı geçen eve varıp Deli Hasan'ı ölmüş olarak bulup keşfettiklerinde başının sağ tarafı yarılmış olup bu yaradan dolayı ölmüş olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca görgü tanıklarından olan Absarı köyünden Hüseyin Beg ibn Mahmud, Ahmed bin Osman ve Hasan bin Mehmed adlı kimseler de olayı doğrulamışlardır. Bunun üzerine durum tespit edilmiştir. Diğer bir ölüm keşfi hadisesi de köle Hüseyin'in keşfidir. Bu defa Konya'nın Devle Mahallesi'nden Ahmed Efendi ibn Ali Efendi adlı kimse mahkemede: Sa'îd-ili Nâhiyesi'nde Absarı nâm karyede vâki' köy değirmeni dimekle ma'rûf değirmenin kapusu önünde gâyib-i 'ani'l-meclis olan Hamza Beşe ibn Ramazân nâm kimesne 'abd-ı memlûkum olan Hüseyin bin Abdullah'ı pala ta'bîr olunan âlet-i câriha ile başının sol cânibine darb ve burnunun sağ cânibine bıçak ile târîh-i kitâbdan altı gün mukaddem darb ve cerh itmekle ol darbın te'sîrinden nâşÃ® merkûm Hüseyin mahalle-i mezbûrede vâki' menzilimde vefât eyledi taraf-ı şer'den üzerine varılup keşf ve tahrîr olunması matlûbumdur' demektedir. Bunun üzerine gönderilen keşif heyeti Ahmed Efendi'nin Devle Mahallesi'ndeki evine gitmiş ve kölenin cesedini incelemiştir. Yapılan inceleme neticesinde köle Hüseyin'in başının sol tarafında bıçak ve pala yarası olduğunu görmüş ve kayda geçirmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.