Geçmişten günümüze "Sarayönü"-98
KONYA'DA BİR KIRIM TATAR MUHACİR YERLEŞKESİ: SARAYÖNÜ KONAR KÖYÜ-5
Kimlik
Tatarlar tarihsel toprakları Karadeniz'in kuzeyinde, yoğun olarak da Kırım Yarımadası'nda ve Tataristan olarak bilinen bölgede bulunan Türkî halktır. Tamamı Müslüman olan ve bölgelere göre ağız farklılıkları olsa da Türk dillerinden birini konuşan, modern dönemde güçlü bir ortak kimlik altında birleşen, fizyonomik çeşitlilikler içeren, göçebe ve yerleşik hayat tarzlarının getirdiği folklorik ve sosyolojik özelliklerin kültürel karakterini biçimlendirdiği halk, Kırım Tatarları olarak adlandırılır.
Kırımlı, tarihî kökleri itibarıyla Kırım'ın Müslüman Türk halkının eski hükümdarlık hanedanının geçmişine atıfla "Tatar" ismiyle anılmasının, bu halkın kendisinden ziyade Slavlarca ve Osmanlılarca gerçekleştiğini belirtirken, Aydın ise Batılılar ve Ruslar tarafından Rusya bozkırlarına ve Doğu Avrupa'ya giren Asyalı halkların tümünü adlandırmak üzere kullanılmış tümel bir adlandırma olduğunu ifade etmektedir. Kırımlı “Kırım Tatar” kimlik kavramının hiçbir şekilde primordial veya ırksal vasıfta olmadığının ve kültüre ilişkin olduğunun altını çizerken, bütün etnik/ulusal kavramlar gibi bu kimliğin de “oluşmuş ve tamamlanmış” değil, “zaman içinde oluşmakta olan” bir kavram olduğunu belirtmektedir. Konar’daki göçmenler, Sarayönü’ndeki diğer yerleşimciler tarafından “Tatar” ya da “Kırım Tatarı” olarak adlandırılmaktadırlar. Muhacerete son derece aşina olan Sarayönü halkının da onlara “Kırım muhaciri” demeyi tercih etmedikleri tespit edilmiştir. Kaldı ki Konar’da ve Selimiye mahallesinde oturan Kırım göçmenleri de kendilerini “Tatar, Kırım Tatarı, Kırımlı” olarak isimlendirmekte, böylelikle kendilerini yerlilerden, Kafkasyalılardan, Bulgaristan göçmenlerinden ve diğer göçmenlerden farklı tanımlamaktadırlar. Ancak Konar'daki (mezar taşları dâhil) hiçbir yazılı ifadede "Tatar" ismi geçmemektedir. Dolayısıyla bu durum, Anadolu'da yaşayan göçmenlerdeki kimlik algılamasına /adlandırılmasına uygunluk göstermektedir. Aydın da bu hususta, Türkiye'ye gelen Tatar, Kuzey Kafkasyalı ve Gürcü ve Azerilerden oluşan Güney Kafkasyalı grupların, genel bir "muhacir" sınıflanmasına tâbi iseler ve Osmanlı devrinde bu göçmenlerin iskânı da genel bir muhacirîn politikası ve mevzuatı çerçevesinde gerçekleşmiş olsa da, esas olarak bugün de günlük dile hâkim olan "muhacir" kavramının, Balkan kökenlilere atfen kullanıldığını; diğer göçmen grupların (Tatarlar, Çerkesler, Gürcüler, vs.) kendilerini bu kimliklerle tanımlarken, Balkan göçmenlerine "muhacir" dediklerini ve kendilerini bu gruplardan bu şekilde ayırdıklarını belirtmektedir. Bu yüzden Sarayönü'nde "muhacir" denildiğinde akla Bulgaristan göçmenleri gelmektedir. Ancak yine de Konar’daki mezar taşlarında gerek Arap alfabesinde gerekse Latin alfabesinde var olan “Kırım muhacirlerinden ...” ifadesi, kimliğin yazılı aktarımına dair büyük bir ibaredir.
Köy halkı günümüzde de Çöl şivesi ağırlıklı Kırım Tatarcası konuşmaktadır. Tatarların büyük bölümünün dili, Türk dillerinin Batı grubuna ait çeşitli dil ve lehçelerdir. Sadece "Yalıboyu Tatarları" olarak adandırılan Kırım'ın sahil şeridinden gelenler Osmanlı Türkçesine yakın bir dil konuşmaktadırlar. Köylerin boşalması, Tatar olmayanlarla yapılan evlilikler, Tatarcanın kullanımı önünde duran en büyük etkenlerdir. Konar köyünde de Tatarcanın kullanımında özellikle genç kuşakta büyük bir düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Eğitim sistemi ve göçün etkilerinin yanı sıra Tatarcanın "geçersiz bir dil" olarak algılanması nedeniyle Tatar ailelerin anadili kendi çocuklarına öğretmekteki isteksizlikleri buna temel oluşturmaktadır. Köyde o kadar az kişi yaşıyor ki üç ve daha fazla kişinin kendi aralarında Tatarca konuşup konuşmadıklarını gözlemlemek için en uygun ortam, vakit namazları için erkeklerden oluşan cemaatin toplandığı cami avlusudur. Köyde sosyal ortam sağlayıcı bir kahvehane, bakkal gibi bir yapı bulunmamakla birlikte, toplantılar için uygun yer sadece muhtarlık odasıdır. Bazı ailelerin soyadlarını, Kırım’dan geldikleri köy isimlerinden almış olmaları da onların anavatanlarıyla olan bağının kopmamasına sebebiyet vermiştir. Ancak, 1904 tarihli nüfus sayımında ve köy mezarlığındaki mezar taşlarındaki yazılarda, köy halkının Kırım'a özgü Kajbori, Dibanşah, Muratşah gibi isimlerin terk edilmiş olduğu, daha çok "Anadolulu" isimlerin artık tercih edildiği görülmüştür. Yakın zamana dek Konar, Konya bölgesi Tatarlarının kültür merkezlerinden biri konumundaydı. Örneğin, Kırım Tatarlarının Hıdrellez sonrası kutladıkları bahar bayramı olan "Tepreş" yakın zamana, 2011 yılına dek Konar köyünde kutlanır, sırf Konya ve çevresinden değil, başka illerden de tepreşe katılmak için insanlar buraya gelirlerdi. 2011 yılındaki Tebreş Şenliği, Konar köyündeki son şenlik olmuştur. Günümüzde Konya ve civarındaki Tatarların yıllık periyotlarla da olsa bir araya geldikleri düzenli başka toplantılar artık gerçekleşmemektedir. Ancak köyün gittikçe nüfus, ekonomi ve sosyal açıdan zayıflaması, halkın toplanıp yaz kış akan dere kenarında piknik yaptıkları mevkiin, Ladik'te yapılan göletten yıllardır su salınmamasından kaynaklanan kuraklık nedeniyle yok olması, bu etkinliklerin sonunu getirmiştir. Dolayısıyla muhacirlerin Kırım'dan beraberlerinde getirdikleri gelenek ve görenekleri, köyün hızla azalan nüfusu göz önüne alındığında, büyük tehdit altında olduğu söylenebilir. Çünkü köy başta Konya merkez olmak üzere, dışarıya büyük ölçüde göç vermektedir. Tüm bu olumsuz koşullara karşın Konar köyü, dinamik Tatar kimliğinin Anadolu'daki son temsilci yerleşim birimlerinden birisidir. Çünkü uzun yıllar gerek Kırım'a duyulan bağlılık gerekse Kırım'dan getirilen geleneklerin yaşatılması açısından Konya ve civarındaki en önemli yerleşke olmuştur. Konar'ın diğer Kırımlı muhacir köylerinden farklılığına değinen Kırımlı da bu köyü diğerlerinden ayıran özelliği şu şekilde belirtmektedir: "Kırım Tatar muhacirlerinin Kırım'a bağlılığı sembolize eden en çarpıcı âdetlerinden olan 'sönmeyen ateş' geleneği Kirlikuyu'da sürdürülmüştür. Bu şekilde, Kırım'dan çıkılırken birlikte getirilen bir parça kor ateş muhacerette de asla söndürülmeden yanık tutulmuş ve kibrit kullanılmaksızın o ateşi konu komşudan alınarak kullanılmasına itina edilmiştir".
Sonuç
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecine girmesi, sırf siyasî ve askerî bir takım gelişmelere yol açmamış, ayrıca büyük toplumsal ve demografik eğişimlere de sebebiyet vermiştir. Osmanlı idaresinden çıkan bölgelerden Anadolu’ya yönelik kitlesel göçler ise bu değişimin en belirgin noktasını teşkil etmiştir. Göç etmek durumunda kalan kitlelerden biri de Kırım Tatarlarıydı. Değişik zamanlarda, değişik biçimlerde, farklı nedenlerle ve farklı koşullarda Anadolu'ya ulaşan Tatarların en önemli iskân bölgelerinden biri İç Anadolu, özellikle de Konya ve çevresidir. Sarayönü İlçesi ise, iki önemli Tatar yerleşkesine ev sahipliği yapmakta, bu yerleşkelerden biri olan Konar köyü de Kırım'dan Anadolu'ya yüz on yıl önce gerçekleşen zorlu göçün izlerini gerek fiziki yapısında göstermekte gerekse muhacir torunlarının hafızalarında hala yaşatmaktadır.
Göçler farklı fiziksel yapıya, dine, kültüre ve dile sahip toplulukları Anadolu'da karşı karşıya getirmiş, bu toplulukların bir arada yaşamalarına ve böylelikle etkileşim içinde olmalarına neden olmuştur. Göç şüphesiz, karşılaşan kültürlerin "benzeşme" eğilimlerini güçlendirdiği gibi, dışlanma veya azınlık haline gelmek gibi nedenlerle, "ayrışma" ve kültürle kimliğin vurgulanması sonucunu da doğurabilir.
Göçmenler toplumsal, etnik, dilsel ve tarihsel olarak birbirlerinden farklılıklar içermekteydi. Bunların arasında Kırımlılar ve Kafkasya'dan gelen iki ya da üç topluluk, kendi Türkî lehçelerini (Tatarca) konuşuyorlardı.
Kırım kökenli toplam nüfusa dair istatistikler, bu göçmen nüfusun asimile olması sebebiyle mevcut olmamasına karşın tahminlere göre Tatar soyundan gelme günümüz Türkiye'sinde 1 ile 3 milyon kişi yaşamaktadır. Bu nüfusun (çoğunluğu köylerde) 200 bin kadar kişisi, Anadolu Türkçesine çok yakın olan Kırım lehçesini konuşmayı sürdürmektedir. İstanbul, İzmir, İzmit, Eskişehir, Konya, Samsun, Adana, Bandırma ve İnegöl önemli Kırım muhacir yerleşim birimleri olarak sivrilirken, Orta Anadolu'da çok sayıda Tatar köyü de bulunmaktadır. Bu köylerin çoğu yakın zamana dek dışarısı ile iletişimi sınırlı, geleneksel yaşam biçimlerini ve üretim modellerini sürdüren ve homojen karakterli bir topluluk oluşturdukları için buralarda Kırım lehçesi geçerliliğini hala devam etmektedir. Şu da bir gerçektir ki Tatarların Anadolu Türkleriyle kültürel, dinî ve dilsel açıdan sıkı bağları, asimilasyona giden yolda büyük kolaylık sağlamıştır.
Bu çalışmada, Osmanlı-Rus ilişkilerinde Kırım’ın rolü ele alınıp, özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu’ya kitlesel göçler ve devletin muhacir iskân politikası irdelenmiş, bu bağlamda Konya Sarayönü Konar köyünün bir muhacir yerleşkesi olarak ortaya çıkışına değinilmiştir. Muhacirlerin niçin, ne şekilde, hangi vasıtalarla Konya’ya ulaştığı, bir muhacir köyünün nasıl inşa edildiği arşiv malzemeleri ve bu köyde gerçekleşen sözlü tarih çalışması eşliğinde, tarihsel kronolojiyle sunulmuş ve Rumî 7.8.1320 tarihli nüfus sayımına göre Konar Köyünün demografik yapısına dair değerlendirmelerde bulunulmuştur. Konya'nın Sarayönü ilçesi, Balkanlar, Kafkasya ve Kırım'dan gelen göçmen nüfusuyla kültürel manada hayli zenginlikler barındırmaktadır.
İlçe merkezine sadece 6 km uzaklıktaki, kış mevsiminde 25, yazın 35 hanede toplam 104 kişi yaşadığı Konar Köyü de bu kültürel zenginliğin bir ifadesi olarak yüzyılı aşkın bir tarihiyle hala ayaktadır. Arşiv malzemeleri ve köydeki alan araştırmasının bulguları temellendirilerek, Konar köyü gibi küçük bir yerleşim yerinde bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Büyük sanayi, ticaret ve kültür merkezlerinden uzakta, 20. yüzyılın başında Anadolu’da kurulan birçok muhacir köyünden biri olan Konar, Türkiye’nin ve yakın coğrafyasının toplumsal tarihi açısından kendine has yapısı olması dolayısıyla hayli önemli bir yerleşim yeridir.
Araştırma: Tuncay Ercan Sepetçioğlu- Necat Çetin
Kaynak: Sarayönü Sempozyumu Kitabı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.