Hayata müzikle tutundu

Hayata müzikle tutundu
Esnaf köşesinin bu haftaki misafiri müzik sektöründe hizmet veren Serdar Ulutaş. Engelli olduğu için ortaokula kadar okuyabilen Serdar Ulutaş, müzikle tanıştıktan sonra okulu bırakarak müziğe yönelmiş. 17 yaşında hayatını...

Esnaf köşesinin bu haftaki misafiri müzik sektöründe hizmet veren Serdar Ulutaş. Engelli olduğu için ortaokula kadar okuyabilen Serdar Ulutaş, müzikle tanıştıktan sonra okulu bırakarak müziğe yönelmiş. 17 yaşında hayatını müzikten kazanmaya başlayan Ulutaş, 33 yıldır müzisyenlik yapıyor. Bölgenin aranan düğün müzisyenlerinden bir tanesi olan Serdar Ulutaş, siyaset içerisinde de aktif rol almış. İşte Serdar Ulutaş’ın hayatı, görüş ve düşünceleri:

13 yaşında müziğe başladım

1969 Sarayönü doğumluyum. İlkokulu ilk iki yıl Ankara’da engelliler okulunda okudum. Devamını Devrim İlkokulu’nda tamamladım. Ortaokulu da Sarayönü Lisesi’nde okudum. Müzikle 13 yaşında tanıştım. Sesimin güzel olduğunu rahmetli Enbiya dedem söyledi. Bir düğün odasında Süreyya Solak ağabeyimizin bana bağlama hediye etmesiyle de müziğe başladım. Kendim gündüz gece demeden Memduh Gezer ağabeyimin gösterdiği derslerle çalıştım. Düğünlere nişanlara müzisyen ağabeylerimin yanında gidip gelerek gördükleri evde tatbik ederek kendimi geliştirmeye çalıştım. Engel durumumdan dolayı kimseden yardım almayı sevmezdim. Bunun için liseyi okumak istemedim. O zamanlar şimdiki gibi araba, servis falan yoktu. Okula yürüyerek gidip gelmek durumundaydım.

33 yıldır hayatımı müzikten kazanıyorum

Hayatımı müzikten kazanmayı düşündüğüm için okulu bıraktım. 17 yaşında müzikten para kazanmaya başladım. İlk düğünümü Meydan köyünde yaptım. Bundan öncede gidiyordum düğünlere nişanlara ama para almıyordum. Bu arada mahalle arasında sebze kavun karpuz satarak da bir dönemimi geçirdim. İki yıl falan yaptım. Daha sonra bir orkestra kurduk. Kadınhanı’nın köylerine, Konya merkeze düğünlere gitmeye başladık. 1992 yılında İzmir’e gittim. Oradan teklif geldi gel burada çalışalım diye. Bir yıl kadar İzmir’de kaldıktan sonra Sarayönü’ne geri döndüm. Düğün ve özel eğlencelere devam ettik. Bazı ufak çaplı konserler verdik. Bir ara Antalya ve Kıbrıs’ta da çalıştım. O gün bugündür hala devam ediyoruz.

Her düğünün bir macerası var

Her düğünün farklı farklı maceraları var. Mesela Kolukısa’da bir düğün odasında çalarken vurulma tehlikesi geçirdim. Kurşun omzumu sıyırdı geçti. Bu düğünlerde silah atma işini de zaten hiç tasvip etmiyorum. İnsanların can güvenliğini tehlikeye atıyorlar. Bunun yanında insanlar da rahatsız oluyor. Silah kullananlar birde alkol alırsa bilinçsizce sağa sola ateş ediyor. Köy düğünlerinde yaşı tutmayan çocuklar dahi silah kullanıyor. Bunlardan başka mesela başka bir düğünde Kadınhanı’nda diz boyu karın içinde düğün yapmıştık. Önümüze mangalları yakarak çalmıştık. Ondan sonra bir daha öyle düğüne gitmedim zaten. Unutamadığım anılarımdan bir tanesi de köyün birinde beni düğüne çağırdılar. İşim olmasından dolayı oraya başka bir müzik grubu ayarladım. Benim bile ellerine su dökemeyeceğim bir müzik grubu gönderdim. Düğün sonuna doğru işim bitti bende gittim. Arabadan inice içerden gelen müziği dinledim ama nasıl mest oldum. İçeriye girince tüm köylünün müzik grubunu beğenmediğini hepsinin sıkıldığını gördüm. Çalan arkadaşlara sordum ne oldu oğlum diye, beğenmemişler bizim arkadaşları. Alelacele bağlamanın başına beni oturttular. Düğünü ben tamamladım artık. Bazı köylerde en iyi müziği de çalsan köylünün istediği tarzı tutturamazsan keyif almazlar.

Müzisyenlik ayağa düştü

Önceden bu iş çok iyiydi. Maddi yönden de manevi yönden de zevk veriyordu. Günden güne ekonomik sıkıntılardan müzisyenliğin de tadı tuzu kalmadı. Eline müzik aletini alıp üç beş oyun havası öğrenen arkadaşlar çerez parasına düğüne gidiyor. Bölgemizde müzisyenliğin bir keyfi kalmadı. Önceden müzisyene büyük bir saygı ve sevgi vardı. Şimdi artık saygı duymuyorlar. Önceden güzel oynayan insanlar bile zorla oynamaya kaldırılırdı. Şimdi herkes onuyor. Çok fazla bir estetiği kalmadı. Cebine kaşığı koyan düğün düğün geziyor. Biz bu işi yıllardır yaptığımız için otoritemiz var. Zaten her düğüne de gitmiyoruz. Seçici davranıyoruz ama müzisyenlere çok eziyet edilen düğünler de oluyor. Bunun yanında yazın sıcakta güzün soğukta müzik yapıyoruz. Olumsuz hava koşullarında bağlama çalmak çok kolay olmuyor. Çalabilmek için parmakların sıcak olması gerekiyor. Benim çalıp söylerken en çok duygulandığım parça Sokak Kadını. Geçmiş dönemlerde yaşadığımız bazı anılardan dolayı bu parça beni çok etkiler. Sesime güveniyorum, çevreme güveniyorum ancak müzisyenliğin çocuk oyuncağına dönüşmesinden dolayı iki yıl sonra Sarayönü’nde büyük bir konser organizasyonu yaparak müzik hayatımı sonlandıracağım.

Her köyün bir beğenisi var

Her köyün, ilçenin müzikten beklentisi farklı. Değişik düğün adetleri, zevkleri var. Kadınhanı’nın Bayramlı mahallesi var mesela. En güzel düğünler, eğlenceler bu köyde olur. Her köyün beğendiği, tarzını sevdiği bir müzisyen var. Bayramlı köyü de benim tarzımı çok beğenir mesela. Bir de bayramlı köyü müzisyeni maddi manevi yönden en iyi şekilde tatmin eder. Bunu söylemeden geçemeyeceğim.

Siyasetin içinde de bulundum

Benim burada siyasi bir geçmişimde var. Öncelikle taviz verilmeyecek kadar Atatürkçüyüm. 2004 yılında iki oy farkla CHP İlçe Başkanlığı’na seçildim. Beş sefer Ankara’da kurultay delegeliği görevi yaptım. Benim ilçe başkanlığı yaptığım dönemde mecliste iki parti vardı. Muhalefette olmamıza rağmen Sarayönü insanına Konya İl Başkanlığı’nda ve mecliste işleri düştüğünde elimden geldiğince yardımcı oldum. Başkanlık dönemimde Ak Parti İlçe Başkanı, İl Başkanı, Tarım Bakanı olmak üzere haklı gördüğüm konularda aksaklıkların tümünü korkmadan, boyun eğmeden eleştirdim. Sarayönü insanının faydasına olacağını düşündüğüm her işin arkasından gittim. Bunun yanında yer doldurulamayan ve doldurulamayacak da olan rahmetli Nezir Büyükcengiz ağabeyimle çalışma şerefine de nail oldum. Nezir Büyükcengiz ağabeyimin vefatından sonra siyasetten soğudum ve uzaklaştım. SGK emeklisi olabilmek için bir işe girmeye karar verdim. Gözlü çiftliğinde işe başladım. Oradan ayrıldıktan sonra Sarayönü Belediyesi’ne girmek nasip oldu. Hale çalışıyorum. Emekliliğime iki yıl kaldı. Emekli olduktan sonra Sarayönü’ne bir müzik evi açmayı planlıyorum.

Esnaflarımız insaflı olmalı

Sarayönü, Konya’ya çok yakın olduğu için gelişemedi. Son 3-5 yılda yapılan değişikliklerle Sarayönü’nün ilerleyen yıllarda bir yerlere geleceğine inanıyorum. Esnaflarımızın ekonomik yönden çok mağdur olduğunu biliyorum. Herkes en ufak bir toplu iğneyi almak için bile Konya’ya gidiyor. Kendi esnafımız mecbur kalmadıkça tercih edilmiyor. Esnaflarında bunda suçu yok diyemem. Bazı esnaflarımız kalite yönünden Konya ile yarışamadığı gibi fiyatlarda Konya’nın üzerinde çıkıyor. Yüzde 150-200 karla mal satıyorlar. Bu ne insanlığa ne de ticarete sığar. Esnaflar insaflı olmalı. Sanayinin yetersizliğinden dolayı Kadınhanı’na gitmek zorunda kalıyoruz. Oradaki usta kalitesi burada yok. Bir yandan vatandaşlarda veresiye ile esnafı mağdur ediyor.

Alkol kullananlar ötekileştiriliyor

Sarayönü’nde gördüğüm en büyük eksik alkol hizmetleri de veren bir restoran. Sarayönü’nde misafiri gelenler Konya’ya veya Ilgın’a gitmek zorunda kalıyor. Alkol tüketenlerin bu memlekette yaşamaya hakkı yok mu? Alkolün yüzde 70’i vergi. Amirin, memurun, din görevlilerin bile maaşı bu vergilerle ödeniyor. Şimdi Sarayönü’nde alkol içmek yasaklandı. İnsanlar Evcekaya’da, Bağlar’da bir kenara çekilir alkolünü içerdi. Şimdi yasaklandı ama bunu kullanan insanlar ne yapacak. Bu insanlara bir yer gösterilmesi gerekiyor. Alkol alan insanlar toplumumuzun bir gerçeği. Herkes suç işlemediği, başka insanları mağdur etmediği sürece istediği gibi yaşamakta özgür.

Eğitim laçkalaştı

Sarayönü’nün yerli halkının artık yabacılaştığı bir döneme girdik. Kimsenin kimseyi tanımadığı bir dönemi yaşıyoruz. Önceden insanlar birbiriyle daha çok yardımlaşırdı. Daha samimi bir yapı vardı. Birçok insanımız ilçeden göç etti. Dışarıdan gelen göç ilçemizin yapısında değişikliklere neden oldu. Eski samimiyet, birlik beraberlik kalmadı ardık. Uyuşturucuyla da ciddi şekilde mücadele edilmesi gerekiyor. Uyuşturucu kullanım yaşı 12’ye indi. Öğrencilerin kılık kıyafeti Atatürk’ün hediye ettiği bir Cumhuriyet’e yakışmıyor. Hiçbir tertip, düzen, disiplin yok. Öğretmenlerin hiçbir saygınlığı kalmadı. Artık öğrenciler rahatlıkla öğretmeniyle dalga geçebiliyor. Gün geçtikçe düzen laçkalaşıyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.