Saadet Partisi seçim kararını açıkladı: Kendi bayrağımızla…
31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler seçimlerine yaklaşık dört ay kaldı. Partiler, aday belirleme çalışmalarına devam ederken, bazı partiler arasında ittifak görüşmeleri de hala devam ediyor.
Mayıs ayında yapılan genel seçimlere Millet İttifakı çatısı altında giren Saadet Partisi, yerel seçimlere nasıl gireceğini açıkladı. Konya İl Başkanı Hüseyin Saydam, “Hem büyükşehir belediyesi hem de 31 ilçe için en uygun adayları tespit etmek adına komisyonumuz çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir. Saadet Partisi olarak Konya’mızda kendi bayrağımız ve logomuzla seçimlere gireceğiz” dedi.
Parti il binasında düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Saydam, konuşmasına Şeb-i Arûs dolayısıyla Hz. Mevlana’yı anarak başladı. Saydam, “Öncelikle Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’nin vefatının yani “Şeb-i Arûs’un 750. yılı vesilesi ile biz de kendisini rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. Hz. Mevlana’nın sözleri bugün insanlığa ışık tutuyor. Ancak bu ışık birilerinin gözünü kamaştırıyor. Bu anma törenleri ile birlikte bu günlerde Hz. Pir’in birçok sözü salonlarda yankılanacak. Birçok sözü meydanları süsleyecek. Bu noktada herkesi samimiyete ve Hz. Pir’in herkes tarafından bilinen bir sözüne sadık kalmaya davet ediyorum. ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğü gibi ol.’ Allah rahmet etsin” şeklinde konuştu.
“FİLİSTİN’E SAHİP ÇIKAMADIĞIMIZ GİBİ, İCRAAT OLARAK İSRAİL’E DESTEK VERDİK”
Filistin’deki vahşetle ilgili de konuşan Saydam, şunları söyledi: “Gündem yoğun. Ülkenin birçok meselesi, problemi var. Yerel seçimler yaklaşıyor. Onunla ilgili birtakım hazırlıklar var. Ama her şeyden önemlisi 21. yüzyılda medeni olarak kabul edilen batının, Avrupa’nın ve ABD’nin de içinde bulunduğu ve tamamen desteğiyle Filistin’de bir soykırım ve katliam yapılıyor. Film izler gibi, maç izler gibi izliyoruz.
Arada televizyonlar bağlanıp dakika ve skor alıyorlar. Sonra katliam devam ediyor. Burada ne İsrail’e, ne batıya, ne ABD’ye ne de Arap ülkelerinin başındaki kuklalara diyecek bir şey yok. Gerek de yok. Nefes israfı. Herkes görevini yapıyor. Vazifesini yerine getiriyor. Bunların tavırları belli iken buradan medet ummak kadar absürt bir şey de olamaz. Anadolu’yu yakıp yıkan, Kudüs’te atların dizlerine varıncaya kadar kan akıtan, yakın zamanda Bosna’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Yemen’de, Afganistan’da, Somali’de yaptıkları katliamlardan tanırız biz bunları. Bu zalimler, zulümlerine yenilerini ekliyorlar. Yeni modeller geliştiriyorlar. Bunlardan merhamet beklenir mi? Diğer ülkelerin, diğer halkların ne yaptığı beni hiç ilgilendirmez. Neticede herkes hesabını Allah’a verecek. İyi yapmışsa mükâfatını, kötü yapmışsa cezasını çekecek.
Bu süreçte Filistin Halkına, Gazze’ye ülke olarak bizim sahip çıkmamız gerekmez miydi? Ama maalesef Filistin’e sahip çıkamadığımız gibi, icraat olarak İsrail’e destek verdik. Filistin’e bir iğne gönderemezken veya gönderilenler İsrail kontrolündeyken, İsrail’e gemiler dolusu malzeme gönderdik. İktidar; fabrikaları ile topraklarımızı, ürünleri ile marketlerimizi, markaları ile raflarımızı işgal ettirdikleri ülkemizi; boykot yaparak, kendi teşkilat mensuplarına boykot yaptırarak meseleyi basite indirmenin peşinde. Tabi ki bireysel olarak bizler, vatandaşlar boykot yapacağız. Terörist devlet İsrail’e destek veren firmaları boykot edeceğiz. Bunu yapmamız iktidarın atması gereken adımların yerini tutar mı? Tabi ki tutmaz.
Bu hükümetten Filistin’e asker göndermesini, tezkere çıkarmasını filan beklemiyoruz. Şu İsrail’e giden gemileri durdursunlar yeter. Başka bir beklentimiz yok. Filistin’de bir katliam yapılıyor. Gazze yerle bir ediliyor. Çocuklar öldürülüyor. Hastaneler vuruluyor. Bunların bir hesabı olacak hepimize. Hiç bir şey yapamamanın çaresizliği içerisinde kıvranıyoruz. Vatandaşlar olarak; sınırlar ötesinde cereyan ettiği için fiili olarak müdahale edemiyoruz. Fiili olarak bizim adımıza iktidarın bir şeyler yapması gerekir ama o da ancak bizim yaptıklarımızı yapabiliyor. Her konuda hesapsız, kitapsız, plansız hareket eden ve yarına dair hiçbir planı olmayan Ak parti Hükümeti maalesef bu konuda da hazırlıksız yakalandı.
Ekonomik olarak sıkışmışlığının sonucu olarak Filistin Halkının katledilmesine mecburen göz yummak durumunda kaldı. Bu acizliğinin de konuşulmasını istememekte ve konuyu başka taraflara çekmek istemektedir. Biz Saadet Partisi olarak buna izin vermeyecek, Filistin’i, Gazze’yi sürekli gündemde tutmaya devam edeceğiz.
Bununla birlikte değerli vatandaşlarımıza da bir çağrım olacak. İnançlı insanlarız. Yaptıklarımızdan, yapmamız gerekip de yapmadıklarımızdan Allah’a karşı sorumlu olduğumuzu biliyoruz. Bu süreçte bir Müslüman olarak hepimiz Filistin halkının yanında yer aldık.
Desteğimizi gösterdik. Meydanlarda toplandık. Boykotlar yaptık. Bunlar çok güzel. Ancak vatandaşlar olarak yapmamız gereken bir şey daha var. Yapılacak ilk seçimde bu tür durumlarda hepimiz adına inisiyatif alacak, sahte kabadayılık yapmayacak, gerçekten cesur ve hepimizi Allah indinde günaha sokmayacak, sadece bu dünyada değil ahirette de hesabımızı kolaylaştıracak bir partiyi iktidara getirmek gerekiyor. İnşallah bundan sonraki süreçte buna dikkat ederiz.” dedi.
“ASGARİ ÜCRET TUTARI NE OLURSA OLSUN, SGK BEDELİ DEĞİŞMEMELİDİR”
Saydam, asgari ücret görüşmeleriyle ilgili ise, “Adı konmayan şiddeti belli olmayan bir ekonomik kriz var. İktidar böyle bir durumun olmadığı havasında. Bunu da kafe ve lokantaların doluluğundan ölçerek bu kanaate varıyorlar. Muhtemel ülkeyi de tam da bu anlayışla yönetiyorlar. Her alanda işlerine geldiği yerden numune alıp ona göre algı oluşturuyorlar. Haliyle durum hiç de böyle değil.
Açıklanan rakamlarla nüfusun neredeyse yüzde 40’ı açlık sınırı altında, geri kalan yüzde 58’i yoksulluk sınırı altında yani toplamda yüzde 98 nüfus açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. İktidar ve avenesi yüzde 2’nin yaşadığı hayat üzerinden ülkenin iyi durumda olduğunu iddia etmektedir. Burada bugünlerde gündemde olan yine toplumun ekseriyetini ilgilendiren Asgari Ücret meselesine değinmek istiyorum. 22 yıldır; hükümetin uyguladığı yanlış politikalar sebebiyle ülkemiz ekonomik olarak büyük bir sıkıntıdan geçiyor.
Enflasyon durdurulamaz hale geldi. Haliyle şöyle bir döngünün içerisine girdik. Yükselen enflasyon çalışanların maaşını eritti. Asgari ücrete zam yapıldı. Bu zamla birlikte; işçilik maliyetlerinin ürüne yansıması ile iğneden ipliğe tekrar zam geldi. Bu da enflasyonu tekrar tetikledi. Enflasyon tekrar maaşı eritti. Hatırlayın bu döngüden dolayı asgari ücret normalde yılda bir kez artırılırken geçen yıl ilk 6 aylık ve 2. Altı aylık olmak üzere 2 kez zamlandı. Ama öyle bir duruma geldi ki asgari ücretli bile isyan etti. Yeter ücretimize de zam yapmayın, ürünlere de zam gelmesin dedi. Şimdi tekrar böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Sanırım asgari ücretli yine kara kara düşünüyor. Neyle karşılaşacağız diye. Burada yapılması gereken bir şey var. Asgari ücret yükselirken bunun enflasyona etkisini en aza indirecek bir takım adımların da atılması gerekiyor. Bu da ancak hükümetin fedakârlığı ile olacak bir husus. Bugün asgari ücret 11.400 TL. Yaklaşık 4 bin 200 civarında da SGK ödeniyor. Toplamda 16.000 TL işverene maliyeti var. İşveren maliyetinin en aza indirilmesi ve çalışanın tatminkâr bir ücreti alması bununla birlikte enflasyonu da az etkilemesi açısından hükümet asgari ücret oranında artan SGK bedelini sabit tutması gerekir. Yani yeni dönemde verilecek asgari ücret tutarı ne olursa olsun, SGK bedeli değişmemelidir. Asgari ücret değişiyor. İşveren bedel ödüyor. Piyasa etkileniyor.
Asgari ücretli bile aldığı zamdan etkileniyor. Bu işten en kârlı iktidar çıkıyor. Aslında yaşadığımız sorunların tümünün sorumlusu olan AKP hükümeti bu durumun bedelini ödemelidir. Enflasyonu düşürmek için ekonomiyi daraltma yoluna giden iktidar, işveren üzerindeki yükü almazsa zaten durma noktasına gelmiş işler dolayısıyla önümüzdeki günlerde büyük bir işsizlik sorunu ortaya çıkacaktır. İşveren altından kalkamazsa işçi çıkaracaktır. Şu ana kadar hiç bir konuda bedel ödemeyen AKP en büyük bedeli milletimize ödetmektedir.
Milletimiz artık bu oyunun farkına varmalıdır. Kötü bir durum ortaya çıkarsa ortalarda görünmeyen AKP hükümeti milletin lehine bir durum oluşursa hemen ortaya çıkıp mevzuyu sahiplenmektedir. Önümüzde bir seçim var. Vatandaşımız çektiği sıkıntıların bedelini bu iktidara mutlaka yansıtması gerekir.” şeklinde konuştu.
BÜYÜKŞEHİRİN BORÇSUZ YÖNETİLEMEYECEĞİNE İNANANLAR 1989-2004 ARASINA BAKSINLAR!
2024 yerel seçimleriyle ilgili de konuşan Saydam; “Önümüzde yerel seçimler var. Bunun için biz de hazırlıklarımızı sürdürmekteyiz. Hem büyükşehir belediyesi hem de 31 ilçe için en uygun adayları tespit etmek için komisyonumuz çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir. Saadet Partisi olarak Konya’mızda kendi bayrağımız ve logomuzla seçimlere gireceğiz. Genelde olduğu gibi yerelde de şehrimizin bizim istediğimiz manada yönetilemediği kanaatindeyiz.
Şehrin imkânlarının faize, israfa, yandaşa peşkeş çekildiğini görmekteyiz. Yakın zamanda yayınlanan Sayıştay raporlarına yansıdığı şekliyle hem de kendilerinin itirafı çok ciddi bir rakam faize ödenmektedir. Bu faizleri ödemek için halkın malı olan arsalar satılmaktadır. Alım satımlarda birçok usulsüzlükler yapıldığı Sayıştay raporlarına yansımıştır. Geçmişte her alanda zaten ucuz ve yaşanabilir huzurlu bir şehir olan Konya’mız AK Parti döneminde huzursuzlukların arttığı, ekonomik olarak vatandaşın zorlandığı bir şehir haline gelmiştir.
Büyükşehir Belediye Başkanının itirafı da bunu doğrulamaktadır. Belediye başkanı önüne hedef olarak su, ulaşım ve ekmekte en ucuz şehir olacağız hedefini koymuştur. Bu malumun ilanıdır. Büyükşehir belediyesinin borçsuz yönetilemeyeceğini iddia etmektedirler. Ben onlara bir örnek vereyim. 1989-2004 arası Konya Büyükşehir Belediyesine baksınlar. Borçsuz, arkasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmayan, arsa satmayan ve şehre birçok yatırımı kazandıran belediye nasıl olurmuş görsünler. Görseler yapabilirler mi? Yapmazlar. Çünkü bu bir anlayış, bir zihniyet meselesi. Bunu ancak Saadet Partisi, Milli Görüş inancı ve zihniyeti yapabilir. Sahte Milli Görüşçüler de, çakma Milli Görüşçüler de yapamaz.
Yaşadığımız süreç ve geldiğimiz nokta birçok hususta Saadet Partisi ile diğerlerini keskin bir çizgi ile ayırmıştır. Faiz konusunda da, ahlaki değerlerimize sahip çıkma konusunda da, hak ve adalet konusunda da, şimdi Filistin ve İsrail konusunda da kimin samimi kimin şovunu yaptığını açıkça ortaya koymuştur. Her ne kadar milletimizin gözünden kaçırılmaya çalışılsa da, güneşi balçıkla sıvayamayacaklardır.
Vatandaşımızın sıkıntılarını çözecek, beklentilerine cevap verecek, yalvartmayacak ve hatta talep etmesine bile gerek bırakmayacak bir idareyi ortaya koymak için geliyoruz. Bir marka olan Milli Görüş Belediyeciliğini tekrar tesis edecek, tekrar ortaya koyacağız. Şehirlerimizi, ilçelerimizi tekrar yaşanabilir hale getireceğiz. Huzurlu şehirler haline getireceğiz. İnşallah 1 Nisan’dan itibaren bunu hep birlikte yaşamaya var mısınız?” dedi.
Kaynak:HABER MERKEZİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.