“Aşırı kontrol çocuğunuzu hapsetmektir!”
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocukları aşırı kısıtlama ve kontrol etmenin sevgi göstergesi olmadığını, çocuğu ruhen hapsetmek olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Tarhan, anne babalara çocuklarına davranış yöntemlerine ilişkin önemli tavsiyelerde bulundu. Anne-babanın çocuğuna sürekli olarak 'yapma, dokunma, etme' gibi kısıtlamalarda bulunmasının çocuğun sosyal becerilerinin gelişimini olumsuz etkileyebildiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, "Aşırı kısıtlanan bir çocuk, hayatı nasıl öğrenecek?
Tehlikelerden korumak elbette önemlidir, ancak çocuğun ev içerisinde özgürce hareket edebileceği bir alan bırakmak da gereklidir. Aşırı koruma ve kontrol, sevgi gibi görünebilir ama aslında çocuğun ruhunu hapseder" dedi.
İçe kapanık kişilikler konusunu ele alarak hata yapmaktan korkmamak gerektiğini, herkesin hata yapabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, "Hata yapmaktan korktuğunuz an, içe kapanıklık başlar ve sosyal yetenekleriniz gelişemez. Hata yapmak, insanın büyüme sürecinin bir parçasıdır. Önemli olan, hata yaptıktan sonra ne öğrendiğinizdir" diye konuştu.
“İLETİŞİM BECERİLERİ BİREYE GÖRE DEĞERLENDİRİLMELİ”
İnsanın sosyal ilişkilerde davranışlarını belirleyen üç ana alan bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, bunlar, iletişim biçimi, stresle başa çıkma yöntemi ve problem çözme ya da olayları ele alma şekli olduğunu söyledi. Bir kişinin bu üç alandaki performansının, genel iletişim becerilerini oluşturduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "Literatürde, iletişim becerileri bireyin içe dönüklük ya da dışa dönüklük eğilimlerine göre değerlendirilmektedir.
Bu ayrım, özellikle çocuklarda gözlemlenebilir. İçe dönüklük ile içe kapanıklık kavramları genellikle birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak bu doğru bir yaklaşım değildir. İçe kapanıklık, içe dönüklüğün daha ileri bir durumu olarak anlaşılabilir. İçe dönük kişiler, çoklu zeka teorisinde 'içsel zekası' yüksek bireyler olarak tanımlanır.
İçsel zekaları genellikle bilgelik seviyesine ulaşır; az konuşurlar, seçilmiş bir yalnızlık içerisinde olmayı tercih ederler. İçe dönük kişiler gerektiği zaman dışarıyla rahat ilişki kurabiliyorlar" ifadelerini kullandı.
“ÇOCUKLARINIZI SOSYAL İLİŞKİLERİNDE YÖNLENDİRİN”
Dışarıyla çok fazla sosyal olma, hiç kendiyle ilgilenmemenin de sağlıklı olmayan bir durum olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Tarhan, "İçe kapanıklığın temelinde genellikle çocukluk dönemi etkileri yer alır. Bu nedenle içe kapanıklık, özellikle çocukluk dönemlerinde yoğun şekilde araştırılmaktadır.
Araştırmalar, bireyin bebeklik, yürüme, okul öncesi, ilkokul, erken ergenlik ve ergenlik dönemlerinde nasıl bir gelişim gösterdiği üzerinde durur. Özellikle bebeklik döneminde, düşük uyarılma seviyeleri ve ailenin aşırı koruyucu ve kontrolcü yaklaşımı, çocukların sosyal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bebekler doğar doğmaz ilk olarak korku hissini yaşarlar ve buna tepki olarak ağlarlar. Bu süreçte annelerine sığınarak güven ve sevgiyi ararlar.
Anne sevgisini hissettiklerinde rahatlama ve güven duygusu gelişir. Ancak, çocuk büyüdükçe bu korkuyu aşmalı ve dış dünya ile daha sağlıklı bir ilişki kurmalıdır. Yürüme öncesi ve yürüme dönemlerinde sosyal temas eksikliği yaşayan çocuklar, oyuncaklarına daha fazla bağlanır ve sosyal etkileşim yerine bu oyuncaklarla kendi içe dönük dünyalarını oluşturabilirler.
Eğer bir çocuk sosyal ilişkilere yönlendirilmezse, oyuncaklarına ve kendi hayal dünyasına bağımlı bir hale gelebilir. Bu durum, bir noktada otizm benzeri bir sosyal izolasyon durumu ile karıştırılabilir. Otistik gibi olurlar." diye konuştu.
“SOSYAL İZOLASYON İÇE KAPANIKLIĞI ARTIRIYOR”
Modern yaşam koşulları da bu sorunu tetikleyebildiğini, apartman dairelerinde yaşayan çocukların, eskiden olduğu gibi geniş aile bireyleriyle veya mahalle arkadaşlarıyla vakit geçirme fırsatını bulamadığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Komşuluk ilişkilerinin zayıflaması, çocukların sosyal gelişimini olumsuz etkileyerek onları yalnızca televizyon ve bilgisayar gibi bireysel aktivitelere yönlendirebilir.
Bu tür sosyal izolasyon, çocukların içe kapanıklığını artıran önemli bir faktördür. Cep telefonlarıyla da tek yönlü ilişki var. Bu çocuklarda öğrenilmiş otizm diyeceğimiz durumlara kadar gidebiliyor. Çocuklar sosyal bir ortamda değilse içe kapanık olur." şeklinde konuştu.
“ÇOCUĞUN GELİŞİMİ AÇISINDAN SOSYAL TEMAS ÇOK ÖNEMLİ”
Sosyal temasın, çocuğun gelişimi açısından çok değerli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
"Çocuk hata yaparak öğrenir. Başkalarıyla iletişim kurarak, yaşadığı olumsuz deneyimlerden ders çıkarır ve bu şekilde gelişim gösterir. Bu nedenle, çocuklara bol bol sosyal temas fırsatı sağlanmalıdır. Mesela çocuk eline su bardağını alıyor ve suyu döküyor. Biz, 'Yaramazlık yaptı' diyoruz. Halbuki çocuk yer çekimine karşı kaslarının gelişmesini öğreniyor o anda.
Çocuklar her şeyi sonradan öğrenir, ancak bu öğrenme sürecinde en önemli rol modeller anne ve babadır. Çocuk, davranışlarını şekillendirirken onların tutumlarını gözlemler. Anne ve babanın her durumda çocuğun davranışlarını onaylayıp onaylamadığını incelemesi, çocuğun gelişiminde belirleyici olur.
Eğer anne-baba sürekli olarak 'Yapma, dokunma, etme' diyorsa, bu durum çocuğun sosyal becerilerinin gelişimini olumsuz etkileyebilir. Aşırı kısıtlanan bir çocuk, hayatı nasıl öğrenecek? Tehlikelerden korumak elbette önemlidir, ancak çocuğun ev içerisinde özgürce hareket edebileceği bir alan bırakmak da gereklidir. Aşırı koruma ve kontrol, sevgi gibi görünebilir ama aslında çocuğun ruhunu hapseder."
“ÇOCUĞUNUZA AŞIRI KONTROL VE MÜDAHALE İLE TRAVMA YAŞATMAYIN”
Günümüzde çocukluk çağı travmalarını ölçmek için kullanılan ölçeklere, aşırı kontrol ve müdahalenin de bir travma türü olarak eklendiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "Bu durum, özellikle bizim toplumumuzda sık rastlanan bir problemdir. Yapılan çalışmalarda, pek çok vakada diğer travma türlerine rastlanmazken, anne ve babanın aşırı kontrol ve müdahalesine bağlı yüksek puanlar gözlemlenmiştir.
Bu durum, 'Dron anne-baba' diye adlandırılan, çocuğun her hareketini kontrol etmeye çalışan ebeveyn tipini tanımlar. Bu tür bir yaklaşım, çocukların sosyal alandan korkmasına, özgüven eksikliği yaşamasına ve sosyal içe dönüklük geliştirmesine neden olabilir. Hayatın güvenli olmadığı algısı, çocukta aşırı korunma ihtiyacını artırır.
Ebeveynler çocuklarına sürekli olarak 'Aman dikkat et, kimseyle konuşma' gibi uyarılarda bulunuyor ya da çocuğun her adımını telefonla takip ediyorsa, bu durum çocuğun özgürce deneyim kazanmasını engeller. Sosyal içe dönük, özgüveni düşük çocuklar yetişiyor. Yani tuttuğunu koparan çocukların yetişmesi lazım." dedi.
“ÇOCUĞUNUZA 'HAYIR' DİYEBİLMEYİ ÖĞRETİN”
Çocuklarda sosyal suskunluk genellikle sosyal becerilerin zayıf olması, eleştiriden ya da hata yapmaktan korkma gibi durumlarla ortaya çıktığını, bu tür çocukların, toplumda genellikle "kolay çocuk" olarak kabul edilip ve yüceltildiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Sosyal suskunluğu olan çocuklar genellikle daha saldırgan akranlar tarafından hedef alınır ve bu durum, onların daha da içine kapanmasına neden olur.
Bu nedenle, çocuklara 'hayır' diyebilme becerisini kazandırmak, kendi kişisel sınırlarını ve haklarını koruma yetisini öğretmek önemlidir. Çocuklara kavga etmeden, yaşadıkları sorunları çözmeyi öğretmek, problem çözme becerilerini geliştirmek gerekir. Bu, anne ve babaların birinci sorumluluğudur. Okula başladıktan sonra ise eğitimciler devreye girer." şeklinde konuştu.
“HATADAN KORKULDUĞU AN İÇE KAPANIKLIK BAŞLAR”
Hata yapmaktan korkmamak gerektiğini, herkesin hata yapabileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Hata yapmaktan korktuğunuz an, içe kapanıklık başlar ve sosyal yetenekleriniz gelişemez. Hata yapmak, insanın büyüme sürecinin bir parçasıdır. Önemli olan, hata yaptıktan sonra ne öğrendiğinizdir.
Ego düzeyi yüksek kişiler, hata yapmaktan korktukları için bazen hiç harekete geçmezler. Hata yapıp rezil olma korkusu nedeniyle hiçbir şey yapmamayı tercih ederler. Ancak bu da bir hatadır, hatta belki daha büyük bir hata. Hayatta büyümek ve gelişmek için risk almak gerekir.
Ancak bu risk, hesaplanabilir olmalıdır. İnsanları hesaplanabilir riskler almaya teşvik ediyoruz, çünkü bu tür riskler sayesinde gizli yetenekler ortaya çıkar. Yeteneklerin gelişmesi için kişinin sosyal ataklık ve girişkenlik öğrenmesi gerekiyor. Atılganlık ve sosyal girişkenlik eğitimleri bu noktada önemli bir rol oynuyor. Bu tür eğitimler sayesinde kişi korkularını yenebilir ve daha rahat bir şekilde kendini ifade edebilir.
Elbette, içe kapanıklık ömür boyu devam eden bir durum olmak zorunda değil. Anne-baba bu durumu aşmakta zorlanıyorsa, bir uzmandan yardım alabilir. Uzmanlar, çocuğun yaşına uygun olarak girişkenlik ve atılganlık eğitimi verebilir. Çocukların ruh yapısı oldukça esnek olduğu için, yeni durumlara çok hızlı uyum sağlarlar ve doğru destekle bu tür problemleri kolayca aşabilirler." şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak:HABER MERKEZİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.