Konya Aydınlar Ocağının bu haftaki konuğu Edebiyatçı Ömer Demirbağ oldu
Konya Aydınlar Ocağının organize ettiği Selçuklu Salı Sohbetlerinde bu hafta Van 100. Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Ömer Demirbağ Divan Edebiyatından bahsetti.
Yedi yüz yıllık kültürümüz olan Divan Edebiyatının maksatlı olarak, nesiller onu bilmesin diye kötülendiğini ve müfredattan çıkarılmasının bir başarı gibi sunulduğunu ifade eden Demirbağ, “Divan Edebiyatı azametlidir, kaldırım taşı büyüklüğünde elmastır” şeklinde konuştu.
İl Halk Kütüphanesindeki programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, Osmanlı’nın gerileme döneminde beliren aşağılık kompleksinin 1910’da dibe vurduğunu belirterek, “İngiliz Muhipleri Derneği kurulduktan sonra, ilk İngiliz Sefiri İstanbul’a tayin edildiğinde derneğin de kurucuları olan anlı şanlı şairler onu karşılamaya gidip, Gar önünde sefiri bekleyen atlı arabanın beygirlerini çözerek yerine kendilerini koşarak sefire beygirlik yapmışlarıdır” ifadelerini kullandı.
Türklerin Hüsnü Hat ve Güzel Sanatlar da batının asla gerisinde kalmadığına da dikkat çeken Güçlü, “Şiirde ve musikide de hep zirvedeydik ama batı müziği ve şiiri taklit edilince geriledik. Şahsiyetli dönemimize en kısa zamanda dönme ümidiyle; doğunun İstanbul’u sayılan Van’dan davetimize icabet eden Ömer Demirbağ hocamıza teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Daha sonra kürsüye çıkan Nevzat Yeğin günün konuşmacısı Ömer Demirbağ ile askerliği Yedek Subay olarak birlikte yaptıklarını anlatarak, “O günden bu yana kendisi ile irtibatımız hiç kopmadı. Çalışmalarını mümkün olduğunca yakından takip etmeye gayret ettik” ifadelerini kullandı.
Açılış ve takdim konuşmalarının ardından Ömer Demirbağ kürsüye geldi. Divan Edebiyatının (Nesiller onu bilmesin) diye kötülenip aşağılandığını söyleyen Demirbağ, “Divan Edebiyatı bizim yedi yüz yıllık kültürümüzdür ve hiç kesintiye uğramadı. Günümüzde de bitmiş değildir” diyerek konuşmasına başladı. Yapılan bir araştırmaya göre şu anda yaşayan 294 Divan Şairi bulunduğunu kaydeden Demirbağ, “Fakat yayınevleri Divan Şairlerine yüz vermiyor. Buna rağmen varlığını sürdürüyorsa; kültür yok edilemiyor demektir” dedi.
Avrupa da Rönesansın, eski kültüre yönelmekle ortaya çıktığını anlatan Demirbağ, “Divan Edebiyatı başka milletlerde olsaydı dünyaya iftiharla tanıtıp anlatırlardı. Biz sünepe bir toplum haline gelmişiz ve bilmek istemiyoruz. Liseden itibaren Divan Edebiyatı kötülenir oldu. Aruz, Divan Edebiyatının notasıdır ama çapsız hocalar tarafından bu şekilde anlatılmadı. Müfredattan kaldırılmasını da dönemin Milli Eğitim Bakanı (Öğrencileri failatundan kurtarıyoruz) diye, hem de müjde gibi anlattı ki bu çok acıdır. Hiç bir millet kendi kültürüne bizim kadar bigâne kalmamıştır” şeklinde ifadelere yer verdi.
Divan Edebiyatının tarihçesine dair bilgiler de veren Demirbağ, “İslâmiyet öncesi Türklerde göçebelik ve savaş kültürü vardı. Yazılı kültür çok az ama sözlü edebiyat çoktu. Türklerin İslâmiyet’i kabul etmesiyle birlikte dünyanın en büyük inkılabı gerçekleşti. Hiç bir tarihi olay Türklerin İslâm’ı kabulü kadar etkili değildir.
Attan inen Türkler; İslâm’ın ilk emrine uygun olarak medreseler kurdu, ilimle meşgul olup müzikle, suyla ameliyatsız tedaviler yaptı. Medrese tahsili alelâde değildi ve kırk sene sürerdi. Türkler ikinci olarak da tasavvufa yönelmişlerdir. Bugün yüzde yetmişi hurafe olsa da, tasavvufun o yüzde otuzu büyük zenginliktir. O dönemde Arap-Fars kültürünün etkisiyle Divan Edebiyatımız gelişmeye başladı. 13.yüzyıla Divan Edebiyatı açısından (Taklit dönemi) diyebiliriz” diyerek sözlerine devam etti.
Sultan Veled’in de ilk Divan şairlerinden olduğuna işaret eden Demirbağ, “İlk olan hiçbir zaman mükemmel olmaz; o mükemmelin eşiğidir. Sonra Kadı Burhanettin yetişmiş ve o dağdağalı dönemde bin beş yüz gazel yazmıştır. Ve Seyyid Nesimi; şiir yüzünden derisini değil ama kellesini veren adamdır. Zira derisinin yüzüldüğü doğru değildir” dedi.
Divan Şiirinin Türklerde sürekli gelişim gösterdiğine vurgu yapan Demirbağ, “Yunus Emre, anlatıldığının aksine; Halk şairi değil Divan şairidir. Onu Halk şairi olarak tanıtmak yanlıştır. Sazı, tefi yok ama Divanı vardır. 15.yüzyılda Arap-Fars edebiyatıyla baş başa geldik. Girdiği savaşlarda tek bir mağlubiyeti olmayan Fatih Sultan Mehmet en büyük sultan şairdir ve Divanı vardır. Ağabeyi Bayezid ve kardeşi Cem Sultan da şairdir ve diplomatik mektuplaşmaları bile Divan Edebiyatı usulündedir” diye konuştu.
Ali Şir Nevai’nin de olduğu 15.yüzyılda Türklerin Arap-Fars Edebiyatını geçtiğini anlatan Demirbağ, “Bu dönemde Yavuz var, Kanuni var. Denizde Barbaros, mimaride Sinan var. Söz de Baki, Fuzuli ve daha niceleri var. Her bakımdan tam bir yükseliş yaşanmıştır. Öyle ki Müslüman dünyasında zekât verecek insan kalmadığı için gayri Müslümlere zekât verilip verilmemesi tartışılmış, İslam’a savaş açmayacak olanlara zekât verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Osmanlı da insanların cahil olduğunu söylediklerine de inanmayın; herkes en az üç dil biliyordu ve herkes Divan Edebiyatını anlayabiliyordu. Baki Divanı, yazıcıları da ortaya çıkardı. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, dilini bilmeyenlerin bile evlerine girdi. Ermenice, Urduca gibi pek çok dilde yazıldı. Mevlid, Peygamber Efendimiz için yazılan bir nâttır. Nabi’ye kadar pek çok nât yazılmıştır ama en güzelini yazan odur” dedi.
Osmanlı’da yükselişin 17.yüzyılda bittiğini kaydeden Demirbağ, “17.yüzyıl için duraklama devri denir ama bana göre direk gerilemedir. Duraklama olsaydı, gerileme durdurulabilirdi. Daha namaz bile farz olmamış altı yaşında çocukların tahta çıkarılıp halife makamına oturtulduğu, okuma yazma bilmeyenlerin Sadrazam yapıldığı bir dönem başlamıştır. 17.yüzyıl şairlerinin yaptığı; Fuzuli’yi, Baki’yi geçmek değil, yaptıklarını yapabilmektir” diyerek konuşmasına devam etti.
Şairlerin kendine hayran insanlar olduğuna dikkat çeken Demirbağ “Kendini övemeyen şair neredeyse hiç yoktur. Buna Yunus Emre de dâhildir. Peygamber Efendimizin, kendisini eleştiren şairlere cevap vermekle görevlendirdiği Hasan bin Sabit, Peygamber Efendimiz bir gün kendisini huzuruna çağırdığında, “Sizin düşmanlarınızı sözleriyle yere seren aslanı mı çağırdınız Ya Resulullah?” demiştir. Kendini en çok öven, mağrur olan da Nef’i’dir” dedi.
Divan Şiirinde 18.yüzyılda kaba saba eserlerin ortaya çıktığını anlatan Demirbağ,” Divan Edebiyatında gerileme bu dönemde yaşandı. Arada Şeyh Galip yetişmiş olsa da genç yaşta vefat edince edebiyatımız ondan mahrum kaldı. Cumhuriyetle birlikte Birinci Yeni ve İkinci Yeniciler ortaya çıktı. Yenisi çıkan bir şeyin eskisine yeni denir mi? Bizim Divan Edebiyatımız azametlidir, kaldırım taşı gibi büyüklükte elmastır. Mevlid varsa, sanat musikisi varsa Divan şiirinin öldüğünü söyleyemezsiniz. Ve Divan Edebiyatımızdaki söyleyişin benzerini Batı edebiyatında bulamazsınız” diyerek sözlerini tamamladı.
Program sonunda Aydınlara Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ve Nevzat Yeğin günün hatırası olarak Ömer Demirbağ’a kitap takdim etti. Aydınlar Ocağı Yönetim Kurulu Üyesi şair Tayyar Yıldırım da kendi imzalı kitaplarını hediye etti.
Kaynak:HABER MERKEZİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.