Mebruke BİCAN
PASTA
Pasta yerken hazzı geciktirme, lezzeti erteleyebilme yeteneğinin daha çocukken kazanılması gereken bir özellik olduğundan söz eden (Scott PECK), Az Seçilen Yol isimli kitabında pasta yeme şeklimizi şöyle anlatır;
Genellikle pastanın en sevilen kısmı kremasıdır. Önce kremasını yemeğe başlayan insanların, lezzeti hemen yaşamayı isteyen, beklemeyi sevmeyen bir yapıda olduğunu söyler.
Önce kekini yiyip sonra kremasını yiyenlerin, alacakları lezzeti erteleyebilen, bekleyebilen insanlar olduklarını söyler. Aslında ikisini birlikte yemek daha sağlıklıdır.
Çünkü hayat ne tamamen elemdir, ne de tamamen lezzettir. Bazen hayatımızda sıkıntı verici üzüldüğümüz olaylar yaşanırken, diğer taraftan güzel ve yolunda giden şeylerde olur. Zorluğu, sıkıntıyı veren Allah'ım inanılmaz kolaylıkları da vermektedir.
Bir taraftaki güçlüğe rağmen, diğer taraftan verdiği kolaylıkla teselli eder.
Her şeyin olumsuz ve karanlık olduğunu ya da kötü gittiğini düşündüğümüzde ise aslında duygularımızı kendimiz genellemiş oluyoruz. Olumsuz bakış açımızla her şeyin olumsuz gittiğini düşünüyoruz.
İnsan, yapısı itibari ile aceleci olduğu için sınavın sırrı da burada başlıyor. Sıkıntıların hemen geçmesini lezzetin hemen gelmesini isteriz. Pastanın önce kremasını yiyip sevmediğimiz kekini ya sona bırakıyoruz, erteliyoruz ya da hiç yemek istemiyoruz.
İkisini birlikte yemenin tadını keşfettiğimizde hayat daha çekilebilir daha kolay gelecektir. Belki de kendimizi soktuğumuz çıkmaz sokaklardan daha kolay çıkacağız, doğru yolları daha kolay bulup şifreleri daha kolay çözeceğiz.
Çocuklarımızı yetiştirirken, onlara rehberlik yaparken ileride yaşayacakları hayatın her haline hazırlıklı olmalarını sağlamalıyız. Ölçüsüz sevgi ve sınırsız vericiliğimizle isteklerini gerçekleştirirken, sorumluluklarını üzerimize alıp büyümelerine engel oluyoruz.
Çocuklarımızın yaşayarak öğrenmelerini istiyorsak, sorumluluk almalarını, çabalayarak küçük yaşlarda öğrenmelerine izin vermeliyiz. Ağlıyor, susmuyor, tutturuyor diye her istediklerini istedikleri anda yaparsak ertelemeyi, beklemeyi öğrenemez.
Arzularını kontrol etmeyi inatlaşarak değil de sevgiyle yapmalı. O zaman emek vererek, bekleyerek kazandıklarının daha çok kıymetini bilir, ona daha çok sahip çıkar. İnsanın özgürlük kadar sınırlara da ihtiyacı vardır.
Sağlıklı sınırlar insana güven verir. Bildiği yerlerde geziniyormuş hissini verir. Ertelenmeyen, zamanında verilen sevgiler çocukluk yaralarına iyi gelir. Çocuklarımız tertemiz ve kocaman yürekleriyle hissederler.
Esnek ve güçlü olan kalpleriyle yaralarını çabuk tamir ederler. Yeter ki, içimizdekileri doğru ve güzel bir dille anlatalım. Bu hem bizi büyütür, hem de onlara duygularını anlatma konusunda model oluşturur.
Çocuklarımıza öğreteceğimiz en değerli şey, duygularımızı güzel bir dille anlatmaktır. Onaylanmak, kabul görmek, insan için temel bir ihtiyaçtır. Yanı başımızda güzel sözler söyleyecek, güzel bir yürek olsun arzu ederiz.
Sıcacık bakışlarıyla onaylasın, desteklesin, anlatmadan da anlasın isteriz. Öyle yürekten olsun ki, her şeye yeniden başlama arzusu gelsin. Düştüğümüz yerden dizlerimizdeki tozları silkeleyerek daha bir hevesle hayata başlayabilelim.
Pastanın kremasını ve kekini birlikte yemenin tadını alarak yemeyi öğrenelim...
SAYGILARIMLA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.