ÇOK YAŞA DEVRİM!
Coşkulu tezahüratlar koparan kalabalığa, geçmişte defalarca yaptığı gibi sarayının meydana bakan balkonundan seslendi Çavuşesku. Beraberinde eşi Elena, parti liderleri ve bir koruma sürüsü eşliğinde, artık alametifarikası olmuş kasvetli konuşmalarından birine başladı. Sekiz dakika boyunca kalabalıktan yükselen alkışlarla durumdan memnun, Romanya sosyalizminin şanlı tarihini övüyordu. Sonra işler rayından çıktı. Tarihin canlı kaydını izlemek isterseniz, “Çavuşesku olaylı son miting” diye aratarak YouTube’da kendi gözlerinizle izleyebilirsiniz.
“Bükreş’teki bu muhteşem etkinliğin katılımcılarına ve organizatörlerine teşekkür etmek isterim…” diyerek uzunca bir cümleye başlayan Çavuşesku, olanlara inanmayarak şaşkınlıktan dili tutulmuş ve gözleri fal taşı gibi açılmış halde giderek sessizleşti. Cümlesini bitiremedi. Göz açıp kapayıncaya dek, tüm düzeninin nasıl çöktüğünü izliyordu. Fitili dinleyicilerden birinin yuhalamaya başlaması ateşledi. Sesini çıkarmaya ilk cüret eden o kişinin kim olduğu bugün hala tartışma konusudur. Sonra biri diğerini takip etti ve saniyeler içinde kitleler ıslıklamaya, yuhalamaya ve bağırmaya başladı.
Tüm bu yaşananlar Romanya televizyonlarında naklen yayınlanırken, nüfusun dörtte üçü ekranlara kilitlenmiş yürekleri ağzında olanları izledi. Kötü şöhreti ile nam salmış gizli polis teşkilatı “Securitate” hemen yayının durdurulmasını emretti ancak televizyonlar bu emirlere uymadı. Tüm Romanya yuhalamaların karşısında sanki mikrofonda sorun varmış gibi davranıp “Alo! Alo!” diye bağıran Çavuşesku’yu duydu. Meydandaki heyecanlı kalabalığa dönen Çavuşesku “Yoldaşlar! Yoldaşlar! Sessiz olun, yoldaşlar!” diye seslendi yalvarırcasına.
Ne var ki yoldaşların sessiz olmaya niyeti yoktu. Bükreş’te toplanan 80 bin kişi, balkondaki kürk şapkalı yaşlı adamdan daha güçlü olduğunu fark ettiği an Komünist Romanya un ufak oldu. Asıl hayret verici olansa, sistemin çöktüğü o andan çok, onlarca yıl nasıl ayakta kalmayı başardığıdır.
Çavuşesku ve adamları üç hayati koşulu sağlayarak 20 milyon Romanyalıyı kırk yıl boyunca yönetmeyi başardı. Öncelikle sadık komünist parti bürokratlarını ordu, sendika hatta spor kulüpleri gibi tüm işbirliği ağlarının başına yerleştirdiler. İkinci olarak antikomünist işbirliğine hizmet edebilecek ne siyasi ne ekonomik ne de sosyal bir organizasyonun var olmasına izin verdiler. Üçüncü ve son olarak, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki kardeş komünist partilere sırtlarını dayadılar. Bu şartlar altında, yönetimdeki elitlerin onlara yaşattığı tüm zorluklara ve sefalete rağmen 20 milyon Romanyalı etkin bir işbirliğiyle hiçbir muhalefet geliştiremedi.
Balkondaki sakar yöneticinin ellerinden kayıp giden güç, tabii ki meydandaki kitlelerin eline geçmedi. Kalabalık ve coşkulu olsalar da nasıl bir araya gelerek organize olacaklarını bilmiyorlardı. Çok geçmeden komünist liderlerden bazıları kendilerini demokratik siyasetçiler olarak yeniden tasarlayıp ellerine geçen her fırsatta devrimin liderleri olduklarını ilan ettiler ve çok geçmeden ülkenin kontrolünü ele geçirip halkı sömürmeyi sürdürdüler. Devrim halkı koruyamamış güç yine elit bir grubun eline geçerek halk aynı sefaletini yaşamaya devam etmişti. Halkın hikâyesi dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi yine mutlu sonla bitmemişti.
Yuval Noah Harari’nin Homo Deus isimli kitabının 142-146. sayfalarından alıntı yapılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.