Enflasyon farkı yetmedi! Sağlıkçılar ek zam istiyor
Türk Sağlık-Sen Konya Şube Başkanı Metin Töke, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranında memur maaşlarına yapılacak zammın memur maaşlarındaki erimeyi telafi etmeyeceğini, bu nedenle ek zam yapılmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), haziran ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre aylık enflasyon 1,64 oranında arttı, yıllık enflasyon yüzde 71,60 oldu. TÜİK’in verileri beklentileri karşılamazken, ekonomistler de açıklanan rakamların gerçeği yansıtmadığı görüşünde birleşti.
Türk Sağlık-Sen Konya Şube Başkanı Töke, TÜİK’in Haziran ayına dair açıkladığı enflasyon verilerini değerlendirerek, “Alım gücünü artırmak için ek zam ve refah payından başka çare yok” dedi.
Töke, açıklamasında “TÜİK‘in haziran ayına ilişkin enflasyon verileri açıklandı. Buna göre enflasyon, haziran ayında beklentilerin altında bir artış gösterdi ve geride bıraktığımız ayda mal ve hizmet fiyatları ortalama yüzde 1,64 oranında artarken yıllık enflasyon da yüzde 71,30 olarak belirlendi. Yılın ilk yarısında enflasyon toplamda yüzde 24,73 oranında yükseldi. Ocak ayında memur maaşlarına yapılan yüzde 15’lik artış, altı aylık sürede 9,73 puan erimiş oldu.
Yalnızca 2024 yılında memur maaşlarındaki erime 10 puana yaklaşırken alım gücündeki düşüş, mutfak masrafları ve zorunlu harcamalar hesaba katıldığında çok daha fazla oldu. Yapılan hesaplamalara göre bu ay itibarı ile memur ve emekli maaşlarına yüzde 9,31 oranında enflasyon farkı ödenecek. Ödenecek olan enflasyon farkı bir artış olmaktan ziyade dönem içinde meydana gelen erimenin dönem sonunda karşılanması nedeniyle kamu çalışanlarının zararlarını dahi karşılamaktan uzak kalan bir araç olmuştur” ifadelerini kullandı.
Ülkemizin ekonomik olarak içinde bulunduğu durumdan çıkması, kamunun finans ihtiyacının karşılanması için pek çok tedbir alınması gerektiğini vurgulayan Töke, şöyle devam etti:
“Geçtiğimiz aylarda da bu amaçla tasarruf tedbirleri adı altında birtakım tedbirler öngörülmüştü. Bu önlemlerin büyük bir kısmı, servis hizmetlerinin kaldırılması, koruyucu giyim yardımı, fazla mesai ödemeleri, lojman kiraları gibi kamu çalışanlarının ekonomik ve özlük haklarını doğrudan ilgilendiren konuları içermekteydi. Şimdi ise yeni vergi düzenlemeleri, elektrik fiyatlarına yüzde 38 oranında zam yapılması gibi yine dar ve sabit gelirlileri zora sokacak tedbirler alınmaktadır.
Bir tarafta bırakın alım gücünün artmasını, gerçekleşen enflasyona sonradan eşitlenen maaşlar diğer tarafta ise sürekli artan vergi yükü ve azalan gelirlerle memur ve emeklilerimizin bu şartlarda hayatlarını idame ettirmesi beklenmektedir. Hal böyle olunca giderek artan yaşam maliyetleri ve artan vergiler sonucunda memur ve emeklilerimizin eriyen maaşları ile ay sonunu getirmeleri imkânsız hale gelmektedir.
Ücret ve vergi politikaları, gelir dağılımının sağlanacağı maaşlardaki erimenin durdurulacağı tek mekanizmadır. Kamu hizmetlerinin açıklanan enflasyonun üzerinde artırılması enflasyonu yükseltici bir etki yapacağı gibi dar ve sabit gelirli kesim için de ağır bir darbe olmaktadır. Ülkemizde vergi politikası, kayıt altındakinden alabildiğine vergi tahsili üzerine kurgulanmış, dar ve sabit gelirlilerin ödediği vergi üst gelir gruplarının çok daha üzerine çıkmıştır. Dolayısıyla halihazırda vergi ödeyenden daha fazla alarak açığı kapatmak yerine hiç vergi ödemeyen ya da ödemesi gerekenden daha az ödeyen kesime yönelmek doğru bir yaklaşım olacaktır.
Bu politika nedeniyle Türkiye, Avrupa’nın en yüksek dolaylı vergi oranına sahip ülkesi olmuştur. Bu nedenle vergi politikaları vergiyi tabana değil artık tavana yaymak şeklinde belirlenmeli ve herkesin gelirine göre vergi ödemesini sağlayacak, servet transferini alttan yukarı doğru değil yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirecek vergi sistemine ihtiyaç vardır.
Aksi halde ekonomideki bütün olumsuz gelişmeler dar ve sabit gelirlilerin yapacağı fedakarlığa bağlı olarak aşılmakta, her dönemde zengin daha zengin fakir daha fakir hale gelmektedir. Bu nedenle artık memur ve emeklilerimizin üzerindeki ekonomik yükü hafifletmenin vakti gelmiştir.
Memur ve emeklilerin üzerindeki bu yükü hafifletmenin yolu önce maaşları açlık ve yoksulluk sınırından kurtarmak sonra maaşlara enflasyonun üzerinde bir artış yapmaktan geçmektedir. Alım gücünü korumanın ve yükseltmenin yolu ise refah payı ödemesidir.
Bu nedenle artık maaşlara ek zam yapılması da bu ekonomik şartlar altında zorunlu hale gelmiştir. Dolayısıyla her zaman ifade ettiğimiz gibi maaşlara ek zam verilmesi, refah payı eklenmesi, enflasyon farkının ortaya çıktığı ay itibarı ile maaşlara yansıtılması ve vergi dilimlerinin yeniden düzenlenmesi yönündeki taleplerimizin karşılık bulması bu süreçte hayatı bir önem taşımaktadır.
2024 yılının yarısını tamamladığımız bu dönemde memur ve emeklilere verilecek yüzde 10 zamla bu dönemin atlatılamayacağı görülmelidir. Çarşı, pazarda fiyatlar sürekli yükselirken alım gücünü koruyacak, memur ve emekliye nefes aldıracak uygulamalara ihtiyaç vardır.
Enflasyonun hızının kesilmesi, hayat pahalılığının belinin kırılması uzun bir süre alacak gibi görünmektedir. Çalışanlara ek zam ve refah payı verilmeden bu sürecin atlatılamayacağının da yetkililerce kabul edilmesi ve bir an önce çalışandan taraf uygulamalara dönülmesi gerekmektedir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.