Şeyh Gâlib ölümünün 225. yılında anıldı

Şeyh Gâlib ölümünün 225. yılında  anıldı
Karatay Belediyesi ve Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü iş birliği ile TYB Konya Şubesi Kültürevi D. Mehmet Doğan Kütüphanesinde "Vefatının 225. Yılında Şeyh Gâlib" programı gerçekleştirildi

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, 30. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlediği programlara bir yenisini daha ekledi.

Karatay Belediyesi ve Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü iş birliği ile TYB Konya Şubesi Kültürevi D. Mehmet Doğan Kütüphanesinde "Vefatının 225. Yılında Şeyh Gâlib" programı düzenlendi.

Prof.Dr. Nuri Şimşekler’in düzenleyiciliğini üstlendiği programda, tanınmış yazar, edebiyat dünyamızın ve sîmalarının kâşifi Beşir Ayvazoğlu, Şeyh Gâlib’in pek bilinmeyen yönleri ve dönemine ait bilgileri paylaştı.

Beşir Ayvazoğlu Vefatının 225. Yılında Şeyh Gâlib’i Anlattı:

Şeyh Gâlib Klâsik Edebiyatımızın Son Kuğusudur

Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Nuri Şimşekler programın başında “ Şeyh Gâlib denince akla genellikle "Hüsn ü Aşk" adlı mesnevisi ya da Mevlâna’nın etkisiyle kaleme aldığı eserleri ve bu anlamdaki “Esrârın Mesnevî’den aldım – Çaldımsa da mîri malı çaldım” beyiti zihnimizde canlanır. Ancak Şeyh Gâlib yalnızca klâsik edebiyatımızda başlı başına bir köşe taşı değil, aynı zamanda Galata Mevlevihânesi'nin şeyhi olarak da önemli bir konuma sahiptir.

Sultan III. Selim ile yakın dostluğu bilinen Şeyh Gâlib, zaman zaman bu ilişki nedeniyle bazı yanlış anlaşılmalara da sebep olmuştur. Zira III. Selim, dönemin Mesnevihanlık atamalarını Şeyh Gâlib’e bırakmıştır. Şeyh Gâlib'in "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen - Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen" mısralarında olduğu gibi, insanı varlıkların merkezine yerleştiren ve edebiyatımızda Beşir Ayvazoğlu hocanın nitelemesi ile "beyaz kuğunun son şarkısı" olarak nitelendirilen bu büyük şairin hayatı ve sanatı hakkında daha detaylı bilgileri almak üzere, değerli hocamız Beşir Ayvazoğlu'nu sizlere takdim etmek istiyorum.” şeklinde konuşma yaparak kürsüye Ayvazoğlu’nu davet etti.

D. Mehmet Doğan Kütüphanesinde gerçekleşen programda Ayvazoğlu, D. Mehmet Doğan ile 40 yıllık dostluklarının olduğunu ifade ederek “Yakın dostumun adının buradaki kütüphaneye verilmesi beni çok mutlu etti. Mehmet’le 1976 yılında tanıştım, neredeyse 40 yıllık bir dostluğumuz var.

Yazarlar Birliği’nin kurucularından da biriyim; Mehmet, ben ve birkaç arkadaşımızla birlikte, 12 Eylül öncesinin zorlu dönemlerinde, Ankara’nın kaotik ve karmaşık ortamında bir yol bulma amacıyla bir araya geldik. Bu, idealist genç yazarların kurduğu bir hareketti ve bugün Türkiye çapında tanınan, saygı gören bir kurum haline geldi.

Daha sonra vakıf statüsüne de kavuşarak, Türkiye Yazarlar Birliği adıyla büyük hizmetler gerçekleştirdi. D. Mehmet Doğan’la yıllarca Ankara’da pek çok önemli mesele üzerinde çalıştık. Ayrıca 2001-2005 yılları arasında beraber RTÜK üyeliği yaptık, dostluğumuz bu süreçte daha da pekişti.

Vefatından kısa bir süre önce telefonda konuştuk, kendisini iyi hissettiğini söylemişti ve bu beni umutlandırmıştı. Ancak çok kısa bir süre sonra acı vefat haberini aldım. Aziz dostuma Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca TYB Konya Şubesi’ne, bu güzel kütüphaneye onun ismini verdikleri için içten teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

Biyografi yazım sürecine değinen Ayvazoğlu “Bir biyografi yazarı, Şeyh Gâlib gibi bir şahsiyetin hayatını yazarken belirli bir yöntemi takip eder. Cenaze töreni gibi önemli detaylar, yazıya derinlik ve gerçekçilik katmak için titizlikle tasvir edilir. Biyografideki bu tür boşluklar, o kişinin yaşamını daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

Bir yazar, bir şahsiyeti yalnızca kuru bir biyografiden ibaret bırakmamalı; aksine, onun yaşadığı dönemin kültürel ve sosyal koşullarını göz önünde bulundurarak bir anlatım geliştirmelidir. Şeyh Gâlib’in hayatını yazarken de böyle bir çaba içinde oldum. Galata Mevlevihânesi'ndeki olaylar, rivayetlere dayanıyor olabilir, tasavvuf zaten insanın nefsini terbiye etme, benliğini aşma mücadelesini anlatır.” dedi.

Şeyh Gâlib’in Türk edebiyatına etkilerinden bahseden Beşir Ayvazoğlu “Şeyh Gâlib, edebiyatımızda tasavvufu sanatla buluşturmuş ve bunu modern şiir anlayışının temellerine yerleştirmiş bir şairdir. Onun şiirleri, seyr-i sülûk gibi derin tasavvufi konuları işleyen, sembolik anlamlarla dolu eserlerdir. Şair, sadece estetik kaygıyla değil, aynı zamanda derin manevi anlamlar taşıyan bir sanat anlayışıyla hareket etmiştir.

Şeyh Gâlib’in divanı, zengin bir anlam dünyası sunar; sadece "Hüsn ü Aşk" değil, divanındaki birçok şiir de aynı derinliği taşır.” dedi ve Şeyh Gâlib’i hayatındaki önemli hususiyet ve aşamaları örnekleri ve ayrıntıları ile aktardı; III. Selim ile olan dostlukları, Konya Mevlâna Dergâhı’nda başladığı “çile”sini teamüllerden farklı olarak İstanbul Yenikapı Mevlevihânesinde tamamlaması ve sebebi, şeyhleri, hocaları ve eserleri ile ilgili bilgiler paylaştı.

Program sonunda katılım beratları, TYB Konya Şube yayınları, Şems-i Tebrîzî tezhibi ve Yusuf Sineçak Ceziresinin ilk varak tablosunu Prof.Dr. Nuri Şimşekler, TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Mevlâna’nın torunlarından Esin Çelebi ve önceki dönem Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı takdim etti.

Akademisyen, öğretmen, öğrenci, araştırmacı ve yazarlardan oluşan yoğun bir dinleyici tarafından takip edilen konferans sonrasında Beşir Ayvazoğlu edebiyat muhibbine ve programı takip eden kültür adamlarına kitaplarını imzaladı, sorulu-cevaplı sohbet etme imkânı buldu.

Kaynak:HABER MERKEZİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.