Ahmet TURAN
DÜŞMAN DEĞİŞMİYOR
1071 yılında Türkleri Anadolu topraklarında boğmak isteyen düşmanlar, aradan asırlar geçmesine rağmen yine hiç değişmediler.
İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Ermeni ve Yahudi ile ne idüğü belirsizlerin soyundan oluşanlar dün başka isimlerle, bugün başka isimlerle yine tüm güçlerini birleştirip Haçlı Seferlerini İslam coğrafyasında vahşet ve katliamlarıyla devam ettiriyorlar.
İstiklal Harbi sonrası elimizde kalan 780 bin kilometrekarelik toprağımızda da bunun acısını hep yaşıyoruz.
Çanakkale de yine güçlerini birleştirip denizden ve karadan saldırarak 250 bin insanımızı şehit eden onlar.
İçimizde kardeş diye beslememize rağmen doğu sınırlarımızdan giren Ruslarla birleşip Erzurum’a kadar kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce vatandaşımızı katleden Ermeniler.
Terör örgütlerini besleyen, silahlandıran onlar.
Ataşelerimizi, Büyükelçilerimizi katleden onlar.
Ama suçlanan biziz.
Suçlu, suçunu bastırmak için çok bağırırmış.
Biz millet olarak bunların niye bağırdığını biliyoruz.
Her yıl Nisan ayı geldiğinde Türkiye üzerinde bir Ermeni oyunu kurarlar.
Yerli işbirlikçilerinin şakşaklarıyla sözde soykırım oyununu parlamentolarına getirip bize gözdağı vermeye çalışırlar.
Kendi vatanımızda vahşice döktükleri benim ecdadımın kanının, Cezayir, Fas, Tunus, Sudan, Libya, Afganistan, Çeçenistan, Irak ve Suriye deki milyonlarca Müslümanın kanının hesabının hiç sorulmayacağını mı zannediyorlar.
Benim tarihimde katliam yok, vahşet yok.
Hamile kadının karnını süngü ile yarıp, anne karnındaki çocuğun dahi naralar atılarak katledilmesi hiç yok.
Biz millet olarak haklıyız. Şimdi 80 milyon vatan evladı bunlara öyle bir tepki vermeli ki; değil parlamentoları, sokaktakileri bile hissetmeli.
“İstanbul’u işgal ettiğiniz günler çok geride kaldı” demeli.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal beyi 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanı’nda işbirlikçilerinizle birlikte kurdurduğunuz darağacında idam ettirdiğinizi yalancı tarihçilerle gizlettiniz diye haykırmalı.
Şimdi hesaplaşma dönemi başladı.
Tarihteki bütün vahşetiniz suratınıza patlayacak.
Üniversiteler, Sivil Toplum Kuruluşları, Siyasiler, Gençlik Teşkilatları içerde ve dışarda düzenleyecekleri konferans ve seminerlerle sizin nasıl bir millet olduğunuzu anlatacaklar.
Cezayir de, Fas, da, Tunus da, Libya da ve diğer ülkelerdeki katliamlarınızı ve vahşetlerinizi belgeleriyle gözünüze sokacaklar.
Halep ordaysa, Arşın burda.
Bu milletin evlatları size haddinizi bildirmeye hazır. Kahpeliklerinizi yüzünüze vurmaya da hazır.
Tarihteki şu notu da bir okuyun.
“Millet-i sadıka” dediğimiz Ermeniler, işgalci Rus ordusuyla işbirliği yapması sonucu, ilk Ermeni isyanı Sason’da meydana geldi ve masum Anadolu Türk halkına katliam yapmaya başladılar. Osmanlı ordusuna da baskınlar düzenleyip katliamlar yapmayı artırınca Osmanlı Hükümeti harp döneminde alınabilecek geçici sevk ve iskan Kanunu’nu (tehcir) çıkardı.
Bunun üzerine bir kısım Ermeniler, ülkenin güvenli bölgelerine özellikle Suriye ve Lübnan’a gönderildi.
Ermeni katliamlarına destek veren ülkelerin baskısıyla bu kanunun gereğini uygulayan yöneticiler mahkemeye verilir, önce suçsuz bulunurlar. Ancak İstanbul’un işgal edildiği, Damat Ferit Paşa’nın işbaşında bulunduğu bir ortamda, İngilizlerin baskısıyla uygulanan “kurban arama” sonucunda, Türk yöneticileri hakkında yeniden soruşturma açılır.
İtilaf devletlerinin kontrolündeki İstanbul’da Ermenileri göç ettirmeye zorlama suçu bahane edilerek vatanseverler her yerde aranır. Yargılamalar bir “Ermeni intikam hareketine” dönüşür.
Daha sonra “yalancı şahitlerin” delaletiyle Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey hakkında idam kararı verilir.
Verilen hüküm 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanında yerine getirilir. Kemal Bey idam sehpasında son sözlerini söyler, etkileyici bir konuşma yapar, yazılı vasiyetini de teslim eder.
Şehidimizin idam edilmeden önce milletine seslenmesi halkımızı hıçkıra-hıçkıra ağlatırken, Ermeniler sevinçten orada alkış tutarlar.
Cenazelerde alkış tutanların kimler olduğunu da hatırlayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.