Mebruke BİCAN
YAŞLI AMCA
Çocukların dostu yaşlı amca, bir apartman dairesinin bodrum katında yaşıyordu. Eşi ile birlikte kıt kanaat geçinmeye çalışır, her zaman şükrederdi.
Mahallenin çocukları onların bodrum katının önünü oyun alanı yapmışlardı. Çoğu zaman top oynuyorlar, başkaları bağırıp çağırdığı için, yaşlı amcanın evinin önünde oynuyorlardı. Toplarını yanlışlıkla pencereye vurduklarında, yaşlı amca onlara tebessüm ediyordu.
Günün belli saatlerinde çocuklara su veriyor, ekmeğin arasına koyduğu birkaç dilim peynirle onların açlıklarını gideriyordu. Çocukların sevgili yaşlı amcaları uzun bir yolculuğa çıkmak için hazırlandı.
Çocuklarla vedalaştı. Çocuklar da güler yüzle uğurlayıp oyunlarına devam ettiler. İki hafta sonra, yaşlı amcanın evine gelen hüzün dolu insan kalabalığı çocukların ilgisini çekti. Toplarını da yanlarına alarak bodrum katına indiklerinde acı gerçeği öğrendiler.
Yaşlı Amca gittiği yerde vefat etmişti. Çocuklar ağlamaya başladılar. Ev halkı ve başsağlığı için gelenler, çocukların hıçkırarak ağladıklarını görünce şaşırdılar.
Çocuklardan birisi: O bizim en iyi arkadaşımızdı. Biz top oynarken bize hiç kızmaz, peynirli ekmek, su verir bize el sallardı. Bugün çok üzüntülüyüz arkadaşımızı kaybettik. Ev halkı, gelenler bu gerçek karşısında şaşırdılar.
Yaşlı Amca her zaman bir şeyler öğretmişti. Son öğrettiği: Kocaman bir adamın minicik bir kalplere sığabileceği ve dostlukla dolu yürek için, yaş farkının hiçbir önemi olmadığıydı... (İrfan HATTATOĞLU)...
Adamın büyük olmadığını onun alçak gönüllülüğünden anlayabilirsiniz. (John RUSKİN)...
DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne. Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar. Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında. Dünyayı çocuklara verelim. Kocaman bir elma gibi verelim. Sıcacık bir ekmek somunu gibi. Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar. Dünyayı çocuklara verelim. Bir günlük te olsa öğrensin dünya arkadaşlığı. Çocuklar dünyayı alacak elimizden. Ölümsüz ağaçlar dikecek. (Nazım HİKMET)...
Modern çağla birlikte çocukların ilgileri, uğraştıkları alanlar, oyun malzemeleri eskiye oranla çok farklı. Çocuk olmak deyince, sokakta ya da bahçede oynamak, koşmak, yorulmak, arkadaşları ile gün boyu birlikte olmak akla gelirdi.
Şimdi ise, ellerinde tablet, bilgisayar, cep telefonu yan yana oturmuş çocuklar var. Birbirinin gözünün içine bile bakmadan konuşan, çocuksu bir özgürlükle, koşmadan, yorulmadan, terlemeden, düşmeden yaşanan bir çocukluk...
Çocuklar akranlarından çok ekranla oynamakta. Sosyalleşmek, kendi yaş gruplarıyla oynamak çocuğa farklı beceriler kazandırır. Görsel dikkatleri, işitsel dikkatlerinden daha çok geliştiğinden, dinlemeye odaklanmakta zorlanıyorlar.
ÇOCUKLAR, hayatı ertelemeden, mutluluğu bekletmeden yaşarlar. Eğer yürüyebiliyor ve koşabiliyorlarsa bu bile onlar için yeterli bir sebeptir. ÇOCUKLAR için hayat uyandıkları anda başlar. Sürekli yaptıkları hareket onlara yaşadıklarını hissettirir. Harcadıkları enerjiyle birlikte bütün olumsuzlukları da dışarıda bırakırlar.
Harcanmayan enerji, ruhsal ve fiziksel sorunları da beraberinde getirir. Engellenen, hareketleri kısıtlanan çocuklar hırçın olabilirler.
ÇOCUKLAR oyun esnasında öğrendiklerini ve duyduklarını tekrarlarlar. Sırasını beklemek, elindekini paylaşmak, kendini korumak ve duygularını ifade etmek oyun ortamının doğal kazanımlarıdır.
Yaşıtlarıyla birlikte olmak, arada sırada kavga etseler bile oldukça öğreticidir. Çocuğu bencillikten kurtarır. Karşısındakini görebilmeyi, onun duygularına ve ihtiyaçlarına özen göstermesi gerektiğini hatırlatır...
ÇOCUKLUK Affan dedeye para saydım. Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var ne adım; Bilmiyorum kim olduğumu. Hiç birşey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl, şırıldır. Uçurtmam bulutlardan yüce. Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim!... Cahit Sıtkı TARANCI...
SAYGILARIMLA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.