Ahmet TURAN
ELEŞTİRİLERİ DÜŞMANLIK SANMAYIN
Seçilenler, atananlar, işin başına gelenler her zaman her yerde eleştirilirler.
Bunlar bir, art niyetliler tarafından eleştiriler, bir de yakın dostları tarafından.
Art niyetlilerin eleştirisi, küçücük bir hatadan büyük menfaatler çıkarmaya yöneliktir.
Dostların eleştirisi ise büyük menfaat elde etmeye çalışanların varlığını bildiği için küçücük hatayı engellemeye dönüktür.
Gonyalı tabiriyle ‘aman aramayandır’.
Bir de poh pohçular vardır.
Bunlar yapılan her işi, konuşulan her kelimeyi alkışlar. Bariz hatalarınızı şakşakçılık, yalakalık ve dalkavukluk yaparak sadece sizin gözünüzde örterler. Övgü selleri içinde, milletin nazarında boğulmaya doğru iterler.
Bu atmosfer içerisinde etrafınızın mürailer, rantçılar, menfaat ve kemik peşinde koşanlar tarafından sarıldığını göremezsiniz.
Sizi çukura doğru iten bu güruhun elinden ancak dostlarınızın haklı eleştirileri kurtarır. Ama onu da siz anlamazsınız?
Çünkü kulaklarınızda şak, şak sesleri, gözünüzde alkış tufanı arar durursunuz.
Hz. Mevlana ne güzel anlatmış bunu.
İbretlik bir hikaye.
Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.
Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
- Bunları ye, diye emretti.
- Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene. Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:
- Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.
Atlı ise onu dövüyor:
- Koş, diyordu.
Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
- Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?!
Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!
- Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlardı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin.
Sen bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır.
Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir.
Anlayana.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.