Zeliha BÜYÜKCENGİZ
SARAYÖNÜMÜZ’ÜN SON KADIN AŞÇI ÇINARI : “SABİHA SOLAK”-3
Sarayönü’müzün Son Kadın Aşçı Çınarı Sabiha Solak’la yaptığım mülakatın üçüncüsünü ve sonuncusunu anlatacağım. Sarayönü’ne özgü Yöresel Düğün Yemekleri ile ilgili gelenek ve göreneklerin tekrar yaşatılması, gelecek kuşaklara bir nevi kültürel miras olarak ulaştırılması amacıyla mülakat metnini makale halinde yazmaya çalışacağım.
Aşçı Çınarımız Sabiha Solak’ın anlatımına göre; eski zamanlarda ”Düğün yapacak aile büyükleri (damadın babası, annesi), aşçının evine ziyarete gelir, düğün yemeklerini pişirmesini rica eder, aşçılık ücreti üzerine görüşülür, anlaşmaya varılırdı.”
Bu görüşme esnasında, düğün sahiplerinin ekonomik düzeyi ve aşçının kaç kişilik yemek pişireceği konusunda aşçıya bilgi verilir ve kul hakkına girmemeye azami gayret edilir, birbirlerinden helâllik alınırdı. Böylelikle düğünün başlangıcında her iki taraf da memnun olduğu için, düğün boyunca yemekler bereketli, helâl olur, misafirler doyar, düğün herkesin hoşnutluğuyla neticelenirdi. Aşçının evindeki görüşmede aşçı, düğün sahiplerine düğün yemeğinde kullanacağı malzemelerin listesini verirdi.
1000 kişilik düğün yemeği için, aşağıdaki işlemler aşçı tarafından;
- Bir inek, bir koyun kesilir, kemiği ayrılır, kemik ayrı kazana konurdu.
- Dokuz-on haranı (en büyük kazan) Düğün Pilavı (Pirinç, Bulgur karıştırılıp pişirilir. Pirinç bulgurdan daha fazla kullanılırdı.)
- Bir haranı Bamya Çorbası( bir kg kurutulmuş bamya, kuşbaşı doğranmış altı kg koyun eti ile birlikte pişirilirdi. Bamya Çorbası 1970’li yıllar ve daha sonrasında, düğün yemeklerindeki çorbalar içerisinde birinci sırayı almıştır.)
- Bir haranı Yoğurt Çorbası
- Dana kavurma için, bamya çorbası haricinde İki Yüz kg dana eti kuşbaşı doğranır, pişirilirdi.
Bunların haricinde nişan baş bozma ve üç günlük düğün sürecinde ikram edilen yemekler için; kaymak, sadeyağ, yoğurt, şehriye, çorbalık pirinç, bulgur, hoşaf, sütlü malzemesi, ciğer, tahin helvası, listede yer alırdı.
Düğünün başladığı cuma günü inek kesilir, et dinlendirilir, cumartesi günü kavurma eti ayrı, bamya çorbasında pişirilecek et ayrı ayrı doğranırdı. Bütün malzemeler çok sayıda hanımın imece usulüyle yardımlaşmasıyla pişirmeye hazır hale getirilirdi. Düğün yemeklerinde aşçılar ile düğün sahibinin ev halkı ve akrabaları birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışma halinde haranı adlı kazanların başına geçerler ve düğün yemeklerini aşçıya yardım ederek birlikte pişirirlerdi..
Pilav ocakları, Düğün Evi’nin bahçesinde yan yana, üç-beş briketle, en çok beş ocak kurulurdu. Odun ve kerme ateşinde yemekler yavaş yavaş pişerdi. Bu yakıtların yavaş yanması neticesinde yemekler çok lezzetli olur, tadına doyum olmazdı. Düğün Pilavı, Kavurma, Çorbalar, pişip indirilince, Kazanlar yan yana sıralanır, kazanın ağzına gazete konur, gazeteden sonra “tatlık” adlı bir nevi büyük bohça olan örtü örtülür, üzerine sini kapatılır ve en üstüne ise, yemeklerin uzun süre sıcak kalması, dinlenmesi, buharının dışarıya kaçmaması, için ağırlık yapması için kilim örtülürdü.
Aşçı Çınarımız Sabiha Solak, kıymetli ve çok rağbet gören Sarayönü Düğün Yemekleri’nden”Tandırda Kuzu Kapama”yı, Rahmetli Birinci Kuşak Aşçıları Havili Büyükcengiz’in, Şerif Dudu Kart’ın, Bünyamin Ulukavak’ın daha çok yaptığını ifade etti. Şöyle ki: Tandıra kerme kayılır, köşelerine iki adet sırça çömlekle kuzu eti konur, ağzı hamurla hava almaması için kapatılır, az suyla pişirilirdi. Cumartesi akşamı tandıra konan et, Pazar sabahına kadar pişer, düğün günü olan Pazar sabahı kuzu veya oğlak kapama “Tandır Kebabı” olarak çıkartılırdı. Gece boyunca Sarayönü tabiriyle “imil imil” yavaş yavaş içini çekerek pişen, enfes, nar gibi kızarmış, lime lime olmuş kuzu kapama, aşçı tarafından çömlekten çıkartılarak, itinayla kalaylı bakır kaplara konulur, misafirlere sıcak sıcak ikram edilirdi. Rahmetli Havili Büyükcengiz, 1977’de Beş koyun eti pişirmiş, bir koyun etinden bamya çorbası, dört koyun etinden ise, “Tandırda Kapama” yapmıştır.
Aşçı Çınarımız Sabiha Solak’ın anlatımına göre; düğün yemekleri muhtelif bakır kazanlarda pişerdi. Bunlar ebatlarına göre büyükten küçüğe haranı, küpeli, kuzu tenceresi, guşane olarak adlandırılırdı. Yemekler eskiden on-oniki kişilik tahta ve bakır sinilerde yer sofralarında yenirdi. Sofra kurulmadan önce yere kilimler, yöresel tabirle “geri” adlı örtüler serilir, yer sofraları kurulurdu.
Geçmişten Günümüze Sarayönü Geleneksel Düğün Yemekleri’nin ”Maneviyatının Zirvesi” mahiyetindeki “Kazanağzı Açma Töreni”’nde; Düğün Pilavı, Dana Kavurma, Çorbalar, tüm yemekler, içecekler ikrama hazır vaziyetteyken mahallenin camii imamı gelir, eşraftan, ailenin ileri gelen beylerinden hısım, akrabalar kazanın başında ayakta toplanırlar, aşçı yemeklerden ve etlerden oluşmuş ikram malzemesini sini üzerine dizerek sofraya koyar, imam Kur’an-ı Kerim’den aşır ve bereket duası okurdu. Dua bitince, en başta büyüklere, eşrafa, sofradakilere yemek tattırılırdı. Sini etrafındaki akrabalar birer ikişer kaşık yemeğin tadına bakarlar,siniye herkes gönlünden ne koparsa , genellikle Beş-On TL bahşiş bırakırlar, sofradaki parayı birisi toplar, aşçıya verirdi. Elli TL olan aşçılık ücreti bahşişlerle Yetmiş Beş TL’yi bulurdu. Sabiha Solak 1966 yılında aşçılık ücreti olarak 2,5 TL, sonraları 5 TL, 10 TL ve aşçılık hizmetini sona erdirdiği yıl olan en son 2003 yılında 50 TL ücret almıştır. 50 TL ücreti kaç kişilik düğün yemeği için aldığı hakkındaki sorumuza 1000 kişilik yemek diye cevap vermiştir. Ayrıca düğün sahibi aşçının evine düğünden sonra gelir, birtakım hediyeler takdim ederdi. Bu hediyeler; şalvarlık,maksilik kumaş, başörtü, namaz bezi, çalık (çember), çorap, peşkir, havlu, bir kalıp sabun, bir kilogram şeker idi. Düğün sahipleri aşçılık hizmetinin güzel oluşundan memnun olduklarını belirtmek için aşçıya: “Biz memnun olduk, herkes de memnun oldu, hakkını helâl et” diyerek karşılıklı helâlleşirler, aşçının gönlünü alırlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.