Ahmet TURAN
DERS VEREN HİKAYELER
Kutlama mesajı ile yazıma başlamak istedim.
Selçuk Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ı tebrik eder, yeni görevinin hayırlı olmasını dilerim.
Bizim devletimiz Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü devletlerde görevler bir bayrak yarışı olarak değerlendirilir. Her yeni göreve gelen en iyi hizmeti yapmak için gayret eder.
‘Mahkeme Kadı’ ya mülk değildir’ diye de bir atasözümüz var. Her gelen, görevini bir gün bir başka kardeşine devredecektir.
S.Ü’de Rektörlük görevini başarıyla yürüten Prof.Dr. Metin Aksoy ve rektör yardımcılarına da teşekkür etmek vazifemizdir diye düşünüyorum.
Tabi gündemler bizim için çok önemlidir.
Ancak ülke olarak dünya gündemlerinden çok farklı bir yaşantı içinde değiliz.
İç politika da, dış politika da, ekonomi de tarihi yaşıyoruz.
Başarılı olmak ve hataları tekrarlamamak için de tarihten de ders almak zorundayız.
Yaşanan gündeme dair biz de bugün iki ayrı hikayeyi paylaşmak istedik.
Birincisi şöyle:
“Moğol askeri Buhara’yı kuşattığında, uzun süre şehri teslim alamadı. Cengiz Han, Buhara halkına haber gönderdi:
-Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacak, ama bize direnenlere asla eman verilmeyecek.
Müslümanlar iki grup oldu:
-Bir grup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak da gazi olur, şerefimizle yaşarız deyip silâh kuşandılar.
-Diğer grup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, Silah ve asker olarak onlardan az halimiz var, gücümüz onlara yetmez diyerek teslim oldular.
Cengiz Han, teslim olanlara; "Direnenlere karşı bize yardımcı olun, gâlip geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım" vaadinde bulundu.
İki Müslüman grup savaşmaya başladı. Moğolların da yardımı ile teslim olanlar galip geldi.
Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarını toplattı ve kafalarını kestirdikten sonra o meşhur sözünü söyledi:
-“Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da aynısını bize yapar.”
Başka ülkelere dalkavukluk yapanlara duyurulur.
***
İkincisi ise içine düştüğümüz yaşam tarzımızla ilgili.
Efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar.
Bu ses ona : “ içeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma.
Ayrıca: sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate almalısın.
Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma” diyordu.
Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır.
Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur : ” yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.
Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Kazanç hırsı, zenginlik, maddi şeyler bizi öylesine büyüledi ki, çoğu zaman en önemli şeyleri bir köşede bırakmaya başladık.
Unutmayalım. Ömür kapısı da bir gün kapanacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.