Zeliha BÜYÜKCENGİZ
EVLİLİK VE AİLE HAYATI-3
Evlilik tarih boyunca aile olmanın bir gerekliliği olarak görüldüğünden, toplumun en önemli temel kurumlarından biri olarak kabul edilir. İnsanlar göçebelikten yerleşik hayata geçtikten sonra, özel mülkiyet; özel mülkiyetle beraber evlilik ve aile kavramları da ortaya çıkmıştır. Aile, insan topluluklarında evrensel ve birincil öneme sahip olan bir kurumdur.
Ailenin önemini koruyabilmesi için, işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi gerekmektedir. Bu işlevler: 1) biyolojik işlev, 2) psikolojik işlev, 3) eğitim işlevi, 4) toplumsal işlev, 5) kültürel işlev, 6) ekonomik işlev olmaktadır. Bu işlevlerin yerine getirilmesi ile değişen toplumsal koşullara karşın aile kurumu birey ve toplum için önemini korumaya devam etmektedir.[1]
Belirli ortak amaçlar ve çıkarlar çerçevesinde ortaya çıkan toplumsal kurumların başında aile gelmektedir. Aile, hem geleneksel hem de modern toplumlarda önemli toplumsal kurumlar arasında yer almaktadır.
Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen aile, bireyin en temel sosyal çevresini oluşturmaktadır. Aile kurumunun varlığı ve sürekliliği evlilik aracılığıyla sağlanmaktadır. Evlilik ise, kadın ve erkek ilişkisini meşru bir temele dayandıran ve toplumun meşru gördüğü toplumsal olgudur.
Evlilik, karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşama, çocuk yapma ve yetiştirme, deneyimleri paylaşma gibi amaçlar doğrultusunda yaptıkları bir sözleşmedir.
Evlilik, devlet tarafından birtakım yasa ve düzenlemeler ile kontrol edilen yasal bir ilişkidir. Evlilik olgusuna farklı kültürlerde ve toplumlarda evrensel düzeyde rastlanmaktadır. Çünkü evlilik kurumunun, toplumda çeşitli işlevleri vardır.
Sağlıklı cinsel yaşamın sürdürülmesi, soy çizgisinin belirlenmesi, toplumsal cinsiyet rollerinin sürdürülmesi, ekonomik üretim ve tüketim faaliyetlerinin düzenlenmesi, toplumdaki iş bölümünün oluşturulması evliliğin işlevleri arasında yer almaktadır.
Ayrıca bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması da evlilik olgusunun işlevleri arasındadır .Bütün toplumlarda evlilik, yaşamın yeni bir dönemine işaret etmektedir .
“Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramına göre 6. evre olan Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık Evresi’nde birey, yakın ilişkiler geliştirerek bir önceki dönemde oluşturduğu kimliğini sağlamlaştırma çabası içindedir ve bu yakın ilişki oluşturma çabaları içerisinde evlilik ve evlenme ile ilgili konular önemli yer tutmaktadır.
Gerek toplumsal, gerekse gelişimsel olarak bireylerden genç yetişkinlik dönemi ile birlikte bir eş seçmeleri, seçtikleri eş ile oluşturdukları yakın ilişkilerini evlilik ile sonuçlandırmaları ve kurdukları evliliği sağlıklı bir şekilde sürdürmeleri ve dolayısıyla bir aile kurmaları beklenmektedir. Birey için önemli bir gelişimsel görev olan evlilik, bireyin yaşamında birtakım değişiklere yol açmaktadır.” [2]
Sağlıklı toplumun temeli sağlıklı aile ile oluşur. “Sağlıklı aile ise, gücünü sağlıklı bir karı koca ilişkisinden alır. Sağlıklı evlilik ilişkisi, bireylerin ruhsal ve fiziksel sağlıkları üzerinde olumlu etkiler yapan bir güce sahiptir. Böyle bir aile ortamı içerisinde yetişen çocukların ruh sağlıkları da olumlu gelişir”.[3]
Sağlıklı evlilik ilişkisinde sevgiyi hissetmek yetmez. Onu göstermek, ona emek vermek gerekir.
Evinize kıymetli bir çiçek getirip koyduğunuzda onun ilk günkü gibi güzel ve hoş kokulu kalmasını istiyorsanız ona bakmanız, özen göstermeniz, özveriyle zaman ayırmanız gerektiğini bilirsiniz. Aksi takdirde dünyanın en güzel çiçeği bile olsa zamanla solup gidecektir.
Eğer;
- eşinize karşı hareketleriniz kırıcı ise,
- ona karşı cümleleriniz saygı ve nezaketten yoksunsa,
- olaylara karşı yapıcı değil, yıkıcı veya yıpratıcı tepkiler veriyorsanız,
- ona karşı yeterince verici, ilişkinize karşı yeterince fedakâr değilseniz,
- her sözün ve hareketin altında bir şey arama eğiliminde iseniz,
- küskünlükleri uzatıyor ve barışmak için hep karşı tarafın çaba göstermesini bekliyorsanız bu çiçeğin solması kaçınılmazdır. Evlilik ilişkisini sevgi ve onun ayrılmaz bir parçası olan saygı ile yürütmek, bu konunun öneminin farkında olan eşlerin elindedir.
Gerçek sevgiye sabırlı olmakla kavuşulur. Sevgi bir güne değil, bir ömre sığmalıdır.
KAYNAK
[1] YILDIZ, Dilber(2018),”Sosyo-Kültürel Faktörler Bağlamında Erken Evlilikler”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara ,s.35-187
[2] Terzi İlhan, Sare, Işık, Şerife (2019), Eğitimde Nitel Araştırmalar Dergisi – ENAD, – Journal of Qualitative Research in Education, Cilt 7 / Sayı 4, “ Evliliğin İlk Yıllarında Evlilik Yaşamı Deneyimi ve Evliliğe İlişkin Algılar: Sorunlar, Zorluklar ve İhtiyaçlar” s.2-19,Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi (2018) Sözlü Bildirisi
[3] T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı( Ankara 2018), Evlilik Öncesi Eğitim El Rehberi,”Evlilikte İletişim ve Yaşam Becerileri”,s.9-89
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.