Zeliha BÜYÜKCENGİZ
GENÇLERİMİZ VE GENÇLERİN EĞİTİMİ-1
Bu makalemizde Kohlberg’ e göre ahlaki gelişim düzeylerinden geleneksel düzey kategorisinde yer alan (11-18 yaşlar ) ergenlik dönemindeki gençlerimize değineceğiz.
Gençlik, büluğa erme ile başlayan fizyolojik ve psikolojik değişimi içeren, bireyi sosyal olgunluğa hazırlayan bir yaş dönemidir. Bu dönem genel olarak kronolojik açıdan 15-24 yaş aralığını kapsamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ergenlik ve özellikle erken ergenliğin ihmal edildiğine dikkat çekmekte, yetişkinlikte gözlenen birçok rahatsızlığın ve sorunların temelinin bu dönemde atıldığını bildirmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 verilerine göre; 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 955 bin 672 kişi oldu. Toplam nüfusun yüzde 15.6 'sı düzeyinde olan genç nüfusun yüzde 51.3'ünü erkek, yüzde 48.7'sini ise kadınlar oluşturdu.[2]
Aristo gençlik dönemi için; bağımsızlaşma, kendi seçimlerini yapma, özgürce karar verme, benmerkezcilik ve her şeyi bildiklerine dair düşünceler gibi ergenlik döneminin bazı özelliklerini sıralamıştır. Platon ise 'Devlet' adlı eserinde, 7-14 yaşlarındaki çocukların, müzik ve spor gibi etkinliklerle bedensel ve ruhsal gelişimini destekleyici, çocukluk sonrası gençlik döneminde ise fen ve matematik gibi akademik eğitimler almalarının daha yararlı olacağı görüşünü ileri sürmüştür.[3]
Psikanalitik kuramın öncüsü Freud’ e göre; ergenlik döneminde temel kişilik yapıları olan id, ego ve süper ego arasındaki çatışmalar artmaktadır. Aile ilişkilerinde sorun yaşayan, saygı ve değer görmeyen ergen, okul ve arkadaş ortamlarında farklı şekilde kendini kanıtlama ve kabul görme arayışına yönelir.
Bu bakımdan ailenin çocuğuyla zaman geçirmesi, ilgilenmesi, zorluklarla mücadele ederken destek sunması gibi katkılar gelişimini olumlu yönde etkileyecektir. Rus eğitimci Makarenko maksimum destek ve maksimum mücadele sözünü çocuk yetiştirmede temel ilke olarak sunar. Gençlikte yabancılaşma ve suç konusunda uzun süreli çalışmalar yapan Pulkkinen ise, içeriğinde sevgi ve yönlendirmenin birlikte yer aldığı ‘rehberlik’ kavramını gençlerin sağlıklı gelişimi için dikkate alınacak önemli bir ilke olarak vurgulamıştır.
Bu bağlamda ebeveynlerin bilinçli olması, gençlerle düzgün iletişim kurarak duyarlı davranması gerekmektedir. Ergenin sosyalleşmesinde oldukça önemli olan akran ilişkileri ergenleri olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Örneğin; not ortalaması düşük bireylerle arkadaşlık yapan ergenin okul başarısının düşük olduğu, ayrıca akademik başarı ya da başarısızlık yanında, zorbalık, madde bağımlılığı, suç eylemleri, uygunsuz cinsel eylemler gibi davranış problemlerinde ve anti-sosyal eğilimlerde akran etkisinin oldukça fazla olduğu kabul edilmektedir.
Bazı çalışmalar sekizinci ve dokuzuncu sınıf düzeylerinde özellikle anti-sosyal davranışlarda akranlara uyumun daha üst düzeyde olduğunu göstermektedir. Akran ilişkilerinde ve ergenin gelişiminde okul, önemli bir yere sahiptir. Okullaşma oranının artması, okul öncesinden yükseköğrenime kadar süren eğitim sürecinin uzaması ve tam gün eğitime geçilmesi ile ergenlerin okulda geçirdikleri zaman dilimlerinin oranını artırmıştır.
Dolayısıyla ebeveyn etkisi kadar hatta daha fazla okul yaşantılarının ergenler üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerinden söz edilebilir. Eğitim ortamları ergenlerin akademik ve kariyer gelişimi yanında fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Okul ortamında bir yandan akademik becerilerini artıran, yetenekleri doğrultusunda üst okullara ve belirli meslek alanlarına yönelen ergenler; kendini ve başka insanları tanıma, sosyal ilişkiler geliştirme, bilim, sanat, spor gibi farklı disiplinlerden yetişkin rol modelleri görme gibi birçok yönden avantajlıdır.
Okula bağlanma, okul ortamını sevme gibi duygusal özellikler ergenin iyilik halini etkilemektedir. Araştırmalar, okul bağlılığı geliştiremeyen ergenlerin gerek akademik yönden gerek duygusal ve sosyal yönden sorunlar yaşadıklarını göstermektedir. Okula devam, okul kurallarına uyma, okulla ilgili sorumlulukları yerine getirme, öğrenme ve başarılı olma çabası gibi olumlu okul davranışları okula bağlanma ile ilişkilidir.
Ergenlerin bazıları uygun olmayan öğretmen yaklaşımları, ders programlarının yoğunluğu, öğretmen ve ailelerin üst düzey akademik başarı beklentisi, sınav kaygısı, okul ortamının çekici gelmemesi gibi farklı sebeplerle okula ilişkin olumlu tutum geliştirememektedir.
Okulda başarısı ve motivasyonu düşük olan, mesleki beklentileri ve gelecek planları olmayan ergenlerin, okul ortamında kendilerini yabancı gibi hissettikleri, intihar ya da suç işleme eğilimlerinin bu ergenlerde daha fazla olduğu belirtilmiştir. Bu amaçla ergenlerin ulaşabilecekleri bir takım kariyer hedefleri belirlemek, okullarda kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklere daha fazla yer vermek ve genel olarak olumlu yaşantılar geçirecekleri okul ortamları sunmak gerekir.[4]
[1] Prof. Dr. F. Abide Güngör Aytar, Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem, Doç. Dr. Şükran Kılıç, Dr. Öğr. Üyesi Ayten Eren Artan, Dr. Öğr. Üyesi Kızbes Meral Kılıç, Dr. Öğr. Üyesi Nazan Kaytez, Bil. Uzm. Kevser Tozduman Yaralı, Arş. Gör. Büşra Kurtoğlu Karataş , Gelişim Psikolojisi Çocuk Gelişimi , Hedef Cs Yayıncılık ,İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi,s.216-298,2018
[3] A.g.e .s.216,2018
[4] A.g.e. s.259-260,2018
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.