Mehmet KARLI
1917 Kızılay Sarayönü Konuklar Çiftliği (1)
Köşemizin adı doğal yasam.
Konu ile alakası nedir denebilir ama gıdanın stratejik ve yaşamsal önemine binaen ülkemizin kara günlerinde ilçe olarak orduya verdiğimiz desteği, tren istasyonuna gelip buradan Ankaraya sevk edilen askerlere halk tarafından yapılan yemek hazırlıklarını ve en önemlisi şehitlerimizi ve gazilerimizi anmadan geçemeyeceğim.
Konuklar çiftliğinde o kara günlerde ordumuz ve muhtaçlara yaptığı katkıyı unutmayalım.
Harp zamanında bütün imkânlarıyla ordudaki yaralıların acılarını hafifletmek ve tedavilerine yardımcı olmak düsturuyla kurulmuş olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, (Kızılay) belki de en büyük sınavını Birinci Dünya Savaşı esnasında vermiştir.
Çünkü bu savaş, cephedeki askerlerin olduğu kadar cephe gerisindeki halkın da beka mücadelesi verdiği bir dönemi haiz olduğundan cemiyet ihtiyaçların temini için farklı yöntemler uygulamak zorunda kalmıştır. Bunların bir örneği de, başta ordu olmak üzere, İstanbul'daki fukara halkın, memleketin dört bir yanında bulunan aşevlerinin ve hastanelerin ihtiyaç duyduğu hububat ve et talebini karşılamak üzere çiftlikler kurulmasıdır.
Cemiyet, savaşın başlamasıyla birlikte gıda ürünlerine ihtiyacın artması ve bunları temin etmenin zorluğunu göz önüne alarak Tuzla, Beykoz, Adapazarı, Eskişehir ve son olarak Sarayönü'nde birer çiftlik kurmuş ve kendisine tahsis edilen arazilerde ziraî üretim yapmaya başlamıştı. İşte 1917 yılının sonlarına doğru faaliyete başlayan ve yaklaşık bir yıl açık kalacak olan Sarayönü Çiftliği, savaşın en sıkıntılı dönemlerinde cemiyetin farklı bölgelerde ihtiyaç duyduğu hububat ve et gereksinimini karşılamaya çalışmıştır.
Birinci Dünya Savaşı Hilal-i Ahmer Cemiyeti için gerçek anlamda hem farklı cephelerde hizmet etmek, hem de başta İstanbul olmak üzere belirli merkezlerde toplanan yardıma muhtaç insanların bakımını sağlamak adına büyük bir seferberlik olmuştur. Örneğin, cemiyet bir taraftan Kafkas Cephesi'nde yaralanan askerlerin tedavisi için Erzurum'da 500 yataklı bir hastane açarken, diğer taraftan Filistin ve Irak Cephesi'nde binlerce hasta ve yaralının tedavisini sağlamıştı. Yine, Çanakkale Savaşı'nda bütün gücünü seferber ederek on binlerce askeri tedavi ederken, aynı zamanda farklı bölgelerde oluşturulan aşevlerinde hem askerlere hem de fakir halka ekmek, çorba ve çay dağıtmıştı.
Denilebilir ki, bu dönemde Osmanlı ordusu cephede nasıl "yedi düvele" karşı büyük mücadele vermişse, Hilal-i Ahmer Cemiyeti de cephe gerisinde ve memleketin dört bir tarafında aynı fedakârlıkla hem askerleri hem de halkı ayakta tutmaya çalışmıştı.
Bu yüzden, Birinci Dünya Savaşı yılları her bakımdan çetin geçmiştir ve cemiyet, milyonlarca insana yiyecek temin etmek için çareler aramıştır. Savaşın başlamasıyla birlikte doğal olarak ziraî üretimde azalmanın yanı sıra başka ülkelerden tahıl ve un gibi temel gıdaların ithal edilmesi kesilince ihtiyaç duyulan gıda ürünlerinin temini için başka çareler üretilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Hilal-i Ahmer Cemiyeti cephelerde yaralı ve hasta askerlere sağlık hizmeti vermekle kalmamış, salgın hastalıklarla mücadele etmiş, yardıma muhtaç insanlar için aşevleri kurmuş ve esir düşen ecnebi askerlerin mektup, paket ve diğer gönderilerinin yerine ulaşması gibi farklı meselelerle uğraşmıştı. Pek çok alanda sıkıntılar çekilse de cemiyeti en fazla zorlayan husus hastane ve aşevleri için ihtiyaç
duyulan gıda ürünlerini temin etmek olmuştu.
Çünkü savaşın başlarında boğazlar kapatılmış, ziraatla uğraşan nüfusun silah altına alınmasıyla üretim düşmüş ve buna bir de savaşla birlikte yurtdışından tahıl ve un gibi temel gıda maddelerinin ithal edilememesi eklenince ihtiyaç duyulan ürünlerin temini güçleşmişti.
Osmanlı Devleti savaşa girdiğinde 1915 yılı ortalarına kadar yetecek bir gıda stokuna sahipti. Ancak, devlet adamları savaşın uzayacağı ve dış ticaret yollarının kapanacağını öngöremediklerinden gerekli tedbirleri almadılar. Oysa temel tüketim ürünlerinin ithal edilmesi gerekiyordu ve bu alandaki ihtiyaç 1915 yılı sonlarına kadar Bulgaristan ve Romanya ile yapılan ticaret vesilesiyle az da olsa karşılanabildi. Aynı yılın sonlarına doğru Almanya'nın Sırbistan'ı işgali 1916 yılı başlarından itibaren demiryolu ile bazı gıda ürünleri ve savaş malzemelerinin Almanya ve Avusturya-Macaristan'dan getirilmesine olanak sağladı.
İlerleyen aylarda müttefiklerden gerekli tarım ürünlerinin temin edilememesi, memleketteki stokların tükenmesi, ürün fiyatlarının aşırı artışı, ulaşım imkânlarının kıtlığı ve tarımsal üretimin hızla azalması gibi nedenlere bağlı olarak ciddi bir zahire sıkıntısı baş göstermiş; başta ordu birlikleri olmak üzere memleketin her bölgesinde temel tüketim maddelerine olanihtiyaç üst seviyeye çıkmıştı.
Bunun üzerine 8 Ocak 1915’te Merkez-i Umumî aldığı bir kararla bazı bölgelerde ziraat yapılması için beş bin lira tahsis etti. Daha sonra 11 Eylül 1332 (1916) tarihinde çıkarılan "Mükellefiyet-i Zirâ'iye Kanun-ı Muvakkatı"yla da bu gibi uygulamalara resmiyet kazandırılmıştır.
Devam edecek….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.